ALİ İHSAN YİNANÇ


ANALAR SEVMEZ Mİ?..

ANALAR SEVMEZ Mİ?..


?Haydi kalkın çocuklaaar.?

Uyumak ta ne hoştu...

Uyandıranı kim sevmiş ki...

Mışıl, mışıl uyurken bu da yapılmaz ki...

Haydi açtık gözlerimizi diyelim.

Enine, boyuna gerinmek varken, kalkmak niye...

?Haydi çabuk olunuz. Babanız geleceeek.?

Anamın sesidir emir tümceleri. Anam, babama yardımcı olup, göndermiştir camiye.

Babam okumuş ezanı.

Cemaatin arkasındaki yerini almış. Namazın tamamlanması ve gereken dualar için gereğini yapmıştır.

İşi biten babam evin yolunu tutmuştur bile...

Belki de Musa emminin fırınına uğramıştır. Eğer o yoldan gelmişse, bizim sofranın tadı bir başka olacak...

Kimi çarşı ekmeği derdi; kimi de somun. Tadı bir başka idi.

Benim somun payım, çabuk bitmesin diye, açık ekmeğe bile dürdüğüm olmuştur. İstediğimiz kadar yoktu ki... Benim hissem, tadımlık gibi gelirdi bana.

Ufalanan çökeleğin içine soğan doğranmışsa, üstüne de kırmızı pul biber saçılmışsa, ekmeğimin tadı bir başka olurdu.

Ne olursa olsun; tuzlu peynir varsa sofrada... Dürüm yaptığım zaman, tüm yiyeceklerin tadı vız gelirdi bana...

Bu tür anılar, çocukluk dünyamdı benim. O dünyam var ya...

Çok hoş değil mi?

Ama benim açımdan...

Ya Anam...

Sabah ezanından çok önce kalkacak.

Babamın abdest suyunu hazırlayacak.

Boy abdestine ihtiyacı varsa babamın, vay haline anamın...

Çoluk çocuk bir tek odadayız yani...

Babam ezan okumak için caminin yolunu tutmuştur.

Anam, ateşi ya yakmış; ya da yakacak...

Ateş dedim. O ateş nedir bilmez ki yeni nesil.

Eee, biraz da onların bilgisi olsun canım.

Anam kibriti çakacak.

Birincisi olmazsa, ikincisini çakacak.

Hava nemli ise kibrit sayısı artacak.

Eğer, erken tükenirse kibrit; babamın fırçasına hazır olacak...

Kolay mı sık, sık kibrit almak?..

Haydi, yandı diyelim kibrit...

Önce çam kırıkları tutuşturulacak.

Çamurdan yapılı ocağın uygun yerine konacak.

Kurutulmuş odun kırıkları ile yanma olayı desteklenecek.

Üzerine odunlar düzülecek.

Odunlar hemen tutuşmaz ki... Hele kış günü çok nemli olurdu bizim yörelerimiz. Odunlar, anama inat etmişler gibi, havanın tüm nemini emerlerdi sanki...

Beli mi ağrır; boynu mu tutulur; onu bilmem...

Ocak seviyesine kadar eğilecek. Üfürecek, üfürecek, üfürecek...

Baş bağından kurtulup, sarkan saçlarının tutuştuğunu, gördüğüm olmuştur.

Kalkarken sendelerdi anam. Başının döndüğünü bile söylemezdi...

Akşamdan ıslanmış tarhana, kara kazanın içinde hacim büyütmüştür. Kaşıktan büyük, ağaçtan oyma büyük kaşığımız göreve başlardı.

Kepçe diyorlar ya. Bizim yöremizdeki adı çomça idi. Biraz karıştıdıktan sonra, nöbeti ablalarıma devrederdi.

En çok heyecanla beklediğim, çorba içinde pişmesi beklenen pancar idi. Bir çam çırasına taktığım zaman ellerim yanmazdı. Kokusu, yemesinden daha hoş gelirdi.

Nöbet devrinden sonra alt kata inen anam, tavukları yemlerken ?gah cü, cü, cü? diye bir ses çıkarırdı ki, o ses tüm bestelerin en güzeli olarak hala kulağımdadır...

Hazın damı da derler. Hazır damı da... Herkes bilmez ki...

Beş-altı metrekare genişliğindedir.

Uzun söze gerek yok. Kilerdir anlatmaya çalıştığım. Ailenin yiteceklerinin konduğu yerdir desem belki daha iyi anlaşılır.

O kilerlerin nasıl dolduğu ayrı ve uzun bir konudur. Belki bir gün onu da anlatırım...

Ama, yaşı yirmiyi geçmeyenlerin de bilgileri olsun istedim.

Kurutulduktan sonra istif edilmiş açık ekmek yığınından günlük miktarı indirecek. Ekmek süpürgesini suya batırıp, batırıp, tek tek sulayacak. Sofra ile kapatılacak. Suyunu tam çekmeden alıp yemek o kadar hoş gelirdi ki...

O ekmeğin kokusu hala burnumdadır dersem, kınamayın beni...

Babamın ?öhö? diye çıkardığı bir ses vardı ki...

?Haydi oturun? komutuna kadar ayakta durmaktı görevimiz.

Ailenin en küçüğü bendim. babamın yanına oturma hakkı sanki bana verilmişti. Başımı bir okşayışı vardı ki babamın...

Ablalarımın, ağabeylerimin yerinde olsam; ben de kıskanırdım, beni.

Her sabah tarhana çorbasını içmek nasip olmaz haaa...

Sabaha kıl düğürcük (kuş simidi) çorbası, öğleye cıvıklama, akşama da pilav...

Her üç öğünün de hem anası, hem babası buğday kökenli .

Anam, oturduğu yerde bizden önce uyurdu.

İrkilip uyandığında, gece olduğunu, babamız gelmeden yatmış olmamız gerektiğini söyler.

Lambanın fitilini kısardı.

O gün öyle.

Ertesi günler yine öyle...

Çocukluğumda, Anamın dizine yattığımı ve beni kucakladığını hiç anımsamıyorum...

Aklım ermeye başladığında, anam beni sevmiyor sanardım...

Yıllar geçti. Bizim hanenin nüfusu azaldı.

Genç oldum...

İşte o yıllarda, anam bana sım-sıkı sarılırdı ...

Dizine yattığım zaman, içimdeki o coşku...

Yüzüme düşen göz yaşları bile, bahar yağmuru gibi gelirdi bana...

Öksüz büyüdüğümü bile unuturdum.

Anladım ki, Anam beni severmiş. Hem de çoook severmiş...

Ama, sevmeye zamanı yetmezmiş.

Zamanı yetse bile, dermanı kalmazmış...

Başkalarını bilmem. Benim anamın yaşantısından bir kesittir anlattıklarım...

Yani, Anadolu Analarından yalnız bir tanesi...

Bizim kuşak işte böyle...

Düşünüyorum zaman, zaman. İster ana desinler; isterse anne...

Belki, nüans farkı vardır yaşantılarında...

Ne olur; Bir kez daha affet...

Mekanın cennet olsun Anam...

 

 

BÖLGE HABERLERİ

Amca ve yeğen yapay gölette boğuldu

Amca ve yeğen yapay gölette boğuldu

GÜNDEM

1.Uluslararası KOMMAGENE fotoğraf zirvesi başlıyor

Adıyaman’ın eşsiz güzellikleri ulusal ve uluslararası fotoğrafçıların objektifleriyle buluşuyor.

GÜNDEM

Depremin merkezinde vatandaşlar konutlara yerleşmeye başladı

Depremin merkezinde vatandaşlar konutlara yerleşmeye başladı

SAĞLIK

Genç nüfusta obezite ve diyabet hastalığı artıyor

Genç nüfusta obezite ve diyabet hastalığı artıyor