Bir zamanlar, tarihi milattan öncesine kadar dayanan küçücük, serin ve şirin bir ilçe varmış. Bu ilçenin insanlarının sözü senet sayılır, ellerinden ve dillerinden herkes emin olurmuş. Buraya elektrik ve su şebekesi hiç gelmemiş, elektrik sorununu lamba, çıra, fanus gibi gereçlerle temin eden halk, su ihtiyacını ise kendine özgü bir yöntemle yapılan, bazı evlerin içerisiden de geçen, livas denilen harıklardan, Keleş Dayı’nın da üstün gayretleri ile giderirmiş. Kışları, ocaklar önünde serili minderlerde bastık ile yoğurt yenmesi ile meşhur bu cennet köşesinde halk, yazları cennet bahçelerini andıran bağ obalarına göçerlermiş, yeşil sırma gibi obalar, buz gibi suları olan kuyular ve çeşmeler etrafındaki sekilerde, her biri bu günkü yaşantımıza örnek olacak sağlam komşuluk ve dostluk temelleri atılmış ve binbir anılar oluşmuş.
Her ne kadar fiilen düşman işgaline uğramasada bölgede taşıdığı ticari vizyon ve buna bağlı olarak kurulan dostluklar nedeni ile Kurtuluş savaşında bölge ve komşu illere verdiği kuvayi milliye ruhu ile destek , yaşlı,hasta ve çocukların ağırlanması ve bakılması noktasında üstün hizmetler vermiş.Bu anlamda Antebin Gaziliğine,Maraş’ın Kahramanlığına ve Urfa’nın Şanlılığına ortak olmuş bir Serhat kentiymiş.
Cumhuriyet döneminin gelişmesine paralel olarak gelen yatırımlardan hükümet konağı, ilkokul, ortaokul ve belediye binası gibi hayati önem arzeden binalar, bir kısım bağ evlerinin de bulunduğu şehrin az yukarısına yapılınca, şehir bu binaların etrafında oluşmak zorunda kalmış ve kelimenin tam anlamıyla bükten çıkıp karaçalıya girilmiş. O güzelim anılarla dopdolu şehir, bütün güzellikleri ve sırları ile tarihe gömülmüş, ardından ağıtlar yakılıp şiirler yazılmış. Yeni oluşan ilçe merkezi, henüz çiçeği burnundayken girdiği il olma yarışını da kaybetmiş ve halkını manevi bir çöküntü kaplamış.
Çok partili döneme çabuk ayak uyduran halk, şimdiki siyasilere örnek olabilecek demokrasi anlayışı ile bütün bölgeye örnek olmuş ve siyasette her zaman söz sahibi olmuş. Demokrat Parti hamlesi ile değişen ülke ekonomisinin dengeleri, zaten kabına sığmayan atılımcı ve yenilikçi esnafın düşüncelerine cevap vermez olmuş ve amansız bir göç başlamış, bir türlü durmak da bilmemiş. Yurdun her köşesinde insanlarına rastlanır olmuş. Gidenler gittiklerine pişman olmamışlar ama özlemleri de hiç bitmemiş. Havası, tavası, tenekesi, ağ üzümü, yeşil biberi, karlı ayranı hep gözlerinde tütmüş, orada yeni nesiller oluşturmuşlar ve bunlar da her zaman baba memleketleri ile gurur duymuşlar, adlarını hep en üstlere yazdırmışlar.
Bu şirin yer, rahmetli şair Nuri DAYIOĞLU’nun dediği gibi, bir zamanlar Yumrutepe’den Bahçeciğe sevgilerin, dostlukların, mertliklerin uzandığı, Kuyucak yollarında kızların saçlarına çiçeklerden toka yaptığı BESNİYMİŞ…