Başkan Ayverdiata mesajında şunları kaydetti; “28 Şubat 1997 post modern darbesinin üzerinden 24 yıl geçti ama hala konuşulmaya devam ediyor.
Türk Demokrasisinin üzerinden silindir gibi geçen ve bin yıl süreceği iddia edilen 28 Şubat Süreci; toplumsal barışa, zamanın meşru hükümetine ve seçilmiş meclise karşı bir saldırı, tahakküm ve baskılama amacı gütmüş, maalesef zamanın (kendini ) liberal ve solcu olarak tanımlayan kesimlerince de desteklenmiştir.
Post-modern darbe olarak adlandırılan bu süreç içerisinde, klasik darbe mantığı değil, tamamen psikolojik ve asimetrik bir stratejik anlayış benimsenmiş ve geliştirilmiş, bu strateji doğrultusunda yüksek askeri bürokratlar, yüksek yargı (anayasa mahkemesi, yargıtay, danıştay v.b) mensupları ve bazı siyasiler ile kendini STK olarak tanımlayan ancak oligarşi ve vesayetin yanında konumlanmaktan zerre miktar hicap duymayan guruplar medya üzerinden meşru hükümete karşı bir savaş verdi.
Ve sincanda tankların yürütülmesi ile de Askerlerin deyimiyle ´demokrasiye balans ayarı´ yapıldı.
28 Şubat günleri baskının, zorbalığın, hukuksuzluğun ve diğer yandan darbeye darbe diyemeyen bir korkunun, ürkekliğin, sinmenin, zaafın yaşandığı günler. Milletin safında ve milletin devletinin yanında direnen, dik durabilen birkaç kişinin kaldığı zor yıllar olarak milli hafızada yer edindi.
Bu gün baktığımızda her yıl 28 şubat post modern darbesi ile ilgili onlarca paneller yapılır şu şöyle direndi böyle dik durdu gibi methiyeler dizilir ama ne hikmetse O çetin günlerde net konuşan, dik duran, birileri gibi eğilip bükülmeyen fikir namusunu koruyan, milletin haysiyet davasını omuzlarından hiç düşürmeyen, devleti esir almaya çalışan darbecilere ve onların küresel ağa babalarına meydan okuyan Muhsin YAZICIOĞLU´ndan ya hiç bahsedilmez yada bir iki cümle ile geçiştirirler.
Oysa o dönemde sadece askerin değil, militarist egemenliğin içinde değerlendirilmesi gereken ve sürecin suç ortaklarından olan bazı önemli sermaye grupları ve kartelleşen medyanın da hedefine oturan Merhum Muhsin YAZICIOĞLU bu sürecin “tek? kahramanıydı.
Militarist baskı ve üstünlük Haziran 1997´de belki fiili bir darbeye dönüşecekken Refahyol Hükümetini istifaya zorladı. Haziran ayı içerisinde parlamenterlerin çoğunun beklentisi fiili bir darbenin her an olabileceği yönündeydi. Çoğu milletvekilleri ailesini güvenli yerlere taşıdılar. Çoğu milletvekilleri ise ortadan kayboldular!
Özgül ağırlıkları grupları tartacak kadar etkili olabilen Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları ise sadece mecliste direnmekle yetinmeyeceklerini belli edecek tavır içine girdiler. İl, ilçe, kasaba ve köy dolaşarak yaklaşan darbelere karşı neler yapılabileceği konusunda istişareler içerisine girdiler. Geçmişte 12 Eylül´de yaşananları yaşamak istemeyen Muhsin YAZICIOĞLU ve arkadaşları gelecek darbeyi “kuzu kuzu karşılamayacaklarının sinyalini verdi.
İşte tam o günlerde Cumhurbaşkanlığı köşkünün çıkışında öyle bir söz söyledi ki insanların çoğu bunu o günlerde anlayamadı.”Türkiye İran olmaz, Cezayir de Olmaz. Ama Suriye olmasına da biz müsaade etmeyeceğiz.?dedi.
Bu ciddi bir meydan okumaydı. Cuntacıların meşrebini ve azınlığın genele tahakküm ettiği Suriye´de ki gibi Baas tipi bir yapılanma içinde olduklarını deşifre etti. Sadece deşifre etmekle kalmadı. İddialı bir cümle ile onlara meydan okudu:”müsaade etmeyeceğiz!
“Namlusunu milletine çevirmiş tanka selam durmam! sözüyle tarihe geçen Muhsin YAZICIOĞLU isminin darbeci kesimlerce ne anlam ifade ettiğini ve O´nu görmezden gelebileceklerini anlayabiliyoruz. Ama 28 Şubat mağduru kesimde hatıra getirilmemesi tam bir vefasızlıktır.
Omurgalı insanlara selam olsun!M MuhsinBaşkan´a selam olsun! Sahte kahramanlara da yazıklar olsun!
Bu vesile ile 27 Şubatta 2011 de vefat eden Necmettin Erbakan´a ve 25 Mart´ta ölüm yıldönümünü idrak edeceğimiz Muhsin Yazıcıoğlu´na Cenab-ı Allah´tan tekrar rahmet diliyoruz. Mekânları cennet olsun” diye konuştu.