Demir, “ yükseköğretim çalışanlarının zamanlarını araştırma ve bilgi üretmeye ayırabilmeleri, bilimsel bilgi ve toplumsal hizmet üretebilmeleri; ülkemizin sorunlarının çözümünde öncülük edecek nitelikli, lider insanların yetiştirilmesi için akademisyenlerin ve idari personelin mali haklarında, çalışma şartlarında iyileştirme yapılmalı ve iş güvenceleri sağlanmalıdır” ifadelerini kullandı.
Deprem bölgelerinde bulunan üniversitelerimizin akademisyen adaylarınca ve akademisyenlerce tekrar tercih edilebilmesini sağlamak ve buradaki akademik göçün önlenmesi açısından geç kalınmadan iyileştirmeler yapılmasının gerekliliğine değinen Demir, söz konusu bölgelerde bulunan üniversiteler için ödenmekte olan geliştirme ödeneği oranının artırılması talebini dile getirdi.
“Hukuki bir dayanağı olmaksızın meslek yüksekokullarına öğretim üyesi kadrosu verilmemesi, bu kurumlarda çalışan ve doktorasını tamamlayan öğretim görevlilerine doktor öğretim üyesi kadrosu, doktor öğretim üyesi kadrosunda bulunanlara da doçentlik kadrosu tahsisi konusunda bir ilke kararı alındığı, rektörlere şifahi bir talimat verildiği ve bu yönde uygulama olduğu, bu hususun üniversite yönetimlerince ifade edildiği; bu konunun sosyal medya ve basında da gündeme gelmesi, bir vakıa olarak karşımızda durmaktadır” diyen Demir, “ sadece lisans ve lisansüstü eğitim düzeyinde değil, ülkenin ara eleman ihtiyacını karşılayan ve kamuda/özel sektörde memurluk için de bir altyapı ve kaynak olarak varlığını sürdüren meslek yüksekokullarında görev yapan öğretim elemanlarının, yasal bir mecburiyet olmadığı hâlde kendilerini yetiştirmeleri, geliştirmeleri, görevlerini aksatmamak kaydıyla doktora yapmaları, doçentliğe hazırlanmaları takdir ve teşvik edilmesi gerekirken, tam tersine bir uygulama ve tavır sergilenmesi eğitim hayatına bırakınız katkıda bulunmayı, çalışma atmosferini, aşk ve şevk içerisinde işini yapmayı etkileyecek, neticede bu kurumlarda performans kaybına ve kalitede düşüşe neden olacaktır. Ön lisans programlarında öğrenim gören öğrencilerin, uygulamanın içinden gelen meslekte uzman öğretim görevlilerinden olduğu kadar, bütün derslerden değilse bile en azından bazı derslerde, alanında doktoralı, doçentlik unvanına sahip öğretim üyelerinden de ders almaya hakları olduğu hususunu izah etmeye gerek yoktur. Bu konuda yazılı bir talimat olmasa da alınan bir ilke kararı varsa meslek yüksekokullarının bugünü ve geleceği açısından yeniden gözden geçirilmelidir” dedi.
Memur-Sen İl Temsilcisi ve Eğitim-Bir-Sen Adıyaman Şube Başkanı Mehmet Demir sözlerini şöyle sürdürdü:
“Akademik yükselme süreci, objektif, adil ve fırsat eşitliği temelinde yürütülmeli; akademik yükselmelerde bir üst unvan için aranan şartları taşıyan akademisyenlere kadro tahsisi yapılmalı, keyfî ve ayrımcı atamalar önlenmelidir. Doçentlik kadrosuna atanabilmede, Üniversitelerarası Kurul tarafından alınan veya verilen doçentlik unvanı ve belgesi yeterli olmalı, üniversitelerin yüzde 90’ından fazlasında zaten bu şekilde olan uygulamaya bütün yükseköğretim kurumları da katılmalı, bu hususta uygulama birliğine gidilmelidir. Doçent unvanını alan öğretim üyelerinin ve elemanlarının, kadroya atanıp atanmadıklarına bakılmaksızın, mali açıdan bütün doçentlik haklarından yararlanabilmeleri sağlanmalıdır.”
“Uluslararası literatürde “üniversite personeli” kavramı içinde idari personelin akademik personelden ayrı düşünülmediği gerçeğinden hareketle, akademisyenlere tanınan geliştirme ödeneği, yükseköğretim tazminatı, döner sermaye katkı payı gibi temel mali ve sosyal haklar idari personele de tanınmalıdır. Toplu sözleşmede karar altına aldırdığımız ‘üniversite idari personelinin üniversiteler arası merkezî yer değişikliği’ talebiyle ilgili kurumlarca çalışma gerçekleştirilerek düzenleme yapılması konusunda somut adımlar atılmalı ve idari personelin üniversiteler arası merkezî yer değişikliğini sağlayacak bir sistem bir an evvel kurulmalı; sorunun çözümünü sürüncemede bırakan oyalama taktiklerine son verilmelidir.”