Bir eylem ve taraflar

Polis müdahalesi ve daha çok tartışılan adıyla polis şiddeti, sadece bizde değil, dünyanın her tarafında sorundur, sürekli tartışılan bir konudur ve asla da çözüme ulaşılmış değildir. Polis şiddeti, aslında durduğunuz yere göre farklılık gösterir. Daha çok toplumsal olaylarda, eylemcileri dağıtmak için yapılan her türlü müdahale tepki toplar; orantısız güç kullanılmıştır, polis şiddet uygulamıştır, polisin psikolojisi […]

Polis müdahalesi ve daha çok tartışılan adıyla polis şiddeti, sadece bizde değil, dünyanın her tarafında sorundur, sürekli tartışılan bir konudur ve asla da çözüme ulaşılmış değildir. Polis şiddeti, aslında durduğunuz yere göre farklılık gösterir. Daha çok toplumsal olaylarda, eylemcileri dağıtmak için yapılan her türlü müdahale tepki toplar; orantısız güç kullanılmıştır, polis şiddet uygulamıştır, polisin psikolojisi bozulmuştur, yorgundur, argındır, kafası dağınıktır gibi…
Ama sorun, şiddetin ortasında, şiddet uygulamadan olayı sonlandırma becerisine sahip olmaktır. Bu açıdan bakıldığında toplumsal olayları direkt veya dolaylı ilgilendiren dört tarafı vardır. Bunlar; Eylemciler-Organize Edenler, Polisler- Amirler (Amir kategorisine devleti de dâhil ediyorum), Basın-Dış Ülkeler ve Vatandaş. (Eyleme dâhil olmayan herkes)
İşte bu yazıda, dört farklı kesimin, toplumsal olaylara nasıl baktığı, olayın içinde veya dışında olmalarına göre neler düşündüklerini irdeleyeceğim.
Ama şunu unutmayın, her vatandaş, her toplumsal olaya giremeyeceğine göre, bir olayda olan eylemci, diğer olayda vatandaş sayılabilir.
Eylemciler-Organize Edenler
Demokratik bir talebin, demokratik kurallar çerçevesinde yapılıp, olaysız nihayetlenenleri dâhil etmiyorum. Olaylı ve genellikle sonu acı biten eylemlerden söz ediyorum.
Birincisi; Eylemciler-Organize Edenlerdir. Eylemi organize eden, körükleyen, finanse eden, el altından karıştıransanız, siz kendi amacınıza ulaşmayı beklersiniz, meydanda neler olduğu, kimlerin öldüğü, kimlerin kaldığı umurunuzda olmaz. Sizin kayıptan anladığınız “sayıdır” ve bu da istatistiki bir bilgiden öteye gitmeyecektir. Ha üç kişi ölmüş, ha yüz kişi, kimin umurunda?
Ama eğer toplumsal olayların içindeyseniz, polisin alana gelmesi bile bir şiddettir. Taş atanlara, polisin gül atması beklenir. Molotof atanlara, polisin gülücükler dağıtması beklenir. Kin ve öfke kustukları halde, polisin pis pis sırıtmasından bile ifrit olurlar. Ve asla eylemciler, kendilerinin şiddete başvurmadığı konusunda hemfikirdir. Üstelik de hepsi barıştan yanadır, kardeşlikten taraftır.
Polisler- Amirler 
(Amir kategorisine devleti de dâhil ediyorum)
Eğer toplumsal olayları önleme konumundaysanız, bu defa alana giren herkesi “hain” bilirsiniz. Devleti yıkmak için alana inenleri, etkisiz hale getirmek gerekir. Bunlar nerden çıktı şimdi? Mesai bitecek, eve gidecekti. Akşam yemeğini belki dışarıda yiyecekler, belki çocuğuyla oyun oynayacak, dersine yardım edecekti. Daha da zor durumda olabilir. Belki eşinin veya çocuğunun doğum günüdür, belki, hiç kırmayacağı misafirleri vardır veya misafirliğe söz vermiştir. Parası yoktur, borcu çoktur, derdi dünyadan büyüktür. Şimdi bir de bu “teröristler”le uğraş dur…
“Amirim dağıtın dedi” diyerek, kafasından geçen sorunlarla dağıtmaya veya bir an önce bitirmeye çalışır. Bazıları kendilerini “devlet” sanır, devlete müdahale mutlaka bertaraf edilmeli…
Eğer “amir” yani devlet konumundaysanız da, iç mihrakların devleti yıkmasına asla müsaade edilmemesi, sizin esas gayenizdir. Burada yıkılacak olanın devlet değil, koltuğunuz olduğunu bilirsiniz ama devlet, daha tumturaklı gelir!
Basın-Dış Ülkeler
Toplumsal olayların en büyük karın ağrısı basın ve dış ülkelerdir.
Basın da iki türlüdür elbet, eyleme destek veren ve eyleme karşı çıkan.
Eğer söz konusu basın eyleme destek verense “ölüm olsa da, ortalık karışsa” diye gizli bir beklenti içine girer. Hatta bazıları yayında olduğunu unutup, bunu dillendirir bile.
Hem kendilerine haber çıkacak, hem devleti yönetenlerin zalimliği tescillenecek, hem zorbalığın ne kadar yaygınlaştığı konuşulacak ve dolayısıyla yönetenler, yönetemeyecek hale gelecektir. Belki de ordu göreve çağrılacak, görevi olmayan darbenin vurulması sağlanacaktır.
Burada dış ülkeler çok önemli. Sizin ülkenize bakanlarla sizin ülkenin yöneticilerine bakanlar farklıdır. Eğer amaç ülkenizse, pek karışan olmaz. Zira bırakın bir birini vursunlar diye düşünülür. Ama sorun, sizin ülkenin yöneticileriyse pireyi deve yapmakta çok mahir olduklarını kısa sürede gösterirler. Bir şekilde eylemi yapanlarla, dış ülkeler çok iyi anlaşır…
Ve Vatandaş. (Eyleme dâhil olmayan herkes)
Birisi eylem yapar, birisi eylemi önler, birisi bundan nemalanır ama olan her zaman vatandaşa olur. Evinin önünde Molotoflar, taşlar, sopalar, tazyikli sular, sıkılan gazlar ve daha neler neler…
Bazen bağırtılar, semayı inleten hakaretler, küfürler…
Bazen acı bir siren ve ardından yürek yakan bir yakarış gelir.
Sokağa çıkmayı ertelerler, pencereden bakmaya korkarlar, çocuklarına bir zarar gelecek diye ateş üstünde otururlar…
Ne misafir kabul ederler, ne misafirliğe gidebilirler. Evleri yağmalanabilir, ateş atılabilir, bugüne kadar elde ettikleri bütün kazanım bir çırpıda kaybolabilir. Sessizce bir köşede olayların durulmasını beklerler, bazen de eline satır alıp, sokağa çıkacak kadar şirazeden çıkarlar.
Sonuç
En zoru sonuçtur. Hele bir de ortada ölü varsa, yaralı çoksa.
Eylemciler ve organize edenler için en kolay suçlama; devlet terörü olur, çoğunlukla da böyledir.
Polisler- Amirler ise tek yaptıklarının olayın büyümesini engellemek olduğunu ve orantılı güç kullandıklarını üstüne basa basa söylerler ve hiçbir polisin, şiddet uyguladığını söylediği ne duyulmuştur, ne görülmüştür. Hepsi çok naziktir, çok kibar ve olağanüstü anlayışlı…
Basın ve Dış ülkeler, olayı nereye kadar taşıyabilirlerse kâr olacağını iyi bilirler.
Ve vatandaş, her zaman zarar görendir, huzuru kaçandır, üstelik de hiç kimseye yaranamayandır!
Tweetimden seçmeler
Bazen içinizden bir ses yanlış yaptığınızı, yanlış yerde durduğunuzu, söylediklerinizin yanlış olabileceğini fısıldar. O sese kulak verin.

Exit mobile version