Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Bir makama kaç defa seçilmeli?

  Demirel’in cumhurbaşkanlığının son

 
Demirel’in cumhurbaşkanlığının son döneminde, cumhurbaşkanlığına ikinci kez seçilebilmek için anayasa değişikliği yapılmasının konuşulduğu günlerdeyiz. Demirel bu konudaki görüşünü şöyle açıklar: “Cumhurbaşkanlığı için yedi yıl kısa bir zaman. Nereden biliyorsun derseniz, ben yaptım, ondan biliyorum.” der…
Ben de diyorum ki, “siyasette iki dönemden fazla bir koltuğa oturmamak gerekir. ‘Nereden biliyorsun?’ derseniz, ben yaptım, ondan biliyorum.”
İlk seçildiğinizde her şey çok heyecan vericidir. Planlarınız vardır, projeleriniz vardır, hedefleriniz vardır. Adeta dünyayı kurtaracakmış gibi bir duyguya kapılırsınız.
İkinci dönem için, heyecan azalmış, bir şeyler rutine dönüşmeye başlamıştır ama yine de eksik kalan projelerim var” bahanesine sığınılır.
Üçüncü ve daha sonraki dönemlerde, iş artık adeta bir meslek, bir devlet memurluğuna dönüşür. Kurulan ilişkiler sayesinde, medya bile beceriksizlik veya yanlışlıklarınızı yazmamaya başlar…
“Bitmemiş bazı projelerim var” söylemi de çok inandırıcı değildir artık. Bitirseydin kardeşim, on yılda bitmeyen proje mi olur?” diye sorarlar adama.
Birçok meslekten yirmi yılda emekli olunan bir ülkede, on yıl oldukça makul bir zaman dilimidir.
Diğer bir boyut da, uzun süreli oturulan makamlarda, birilerinin (çoğu zaman çok daha iddialı ve eğitimli birilerinin) önünü tıkama haksızlığıdır.
Bir düşünün: Kırk yaşında, birçok konuda kendinizi yeterli ve halka hizmet etmeye hazır bir noktada hissediyorsunuz. Ama siyaset yapmak istediğiniz partide, o makamda yirmi yıl ‘sıradan’ biri oturuyor. O artık aday olmadığında ya da aday olup seçilemediğinde, siz altmış yaşına gelmiş olacaksınız.
Adalet mi bu?
Geçen yazımızda da belirttiğim gibi, AKP karşıtlığından kaynaklanan İzmir’deki bu CHP’ye yönelişi daha fazla suiistimal etmemek lazım. “Kimi koysak seçiliyor nasılsa” düşüncesiyle olaya bakıp, seçmeni hafife almamak lazım.
Bildiğiniz gibi bir olur, iki olur ama “papaz her zaman pilav yemez.”
Hele son zamanlarda öyle kıpırdanmalar görüyorum ki, şaka gibi adeta!
Nerdeyse yarım yüzyıl önce partide bakanlık yapmış, çeyrek yüzyıl önce belediye başkanlığı yapmış insanların, ‘akil adam’ olarak bir yerde oturup, partiyi birleştirici olması gerekirken, hala makam mevki peşinde olmaları, en hafif deyimle, “Bu kentte benden başka kafası çalışan adam yok” anlamına gelmez mi?
“Bu kentte bir tek ben varım” diyen varsa eğer, örneğin bana “neden bulunmaz Hint kumaşı” olduğunu ispatlamalıdır. Ondan sonra, söz veriyorum, ben de onun için canla-başla çalışacağım.
Özellikle (klasik deyimiyle söyleyecek olursak) ‘ülkemizin birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğu şu günlerde’ makam ve mevki kavgaları, alt oymalar vs bırakın partiliği, sıradan namuslu bir vatandaş için bile son derece yanlıştır.
Eğer sandıktaki elmalar tazeliğini kaybetmiş, çürümeye yüz tutmuşsa artık, dalından yeni koparılacak elmalara ihtiyaç var demektir.
Sıradan elmaların yerini alacak, sandığa hiç girmemiş ‘kütür kütür ve sulu’ elmalara!
Bu kentin üç beş kişinin egemenliğinden kurtulup, artık rahat bir nefes almasının zamanı gelmedi mi?
Aslında yaşadığımız ülke koşullarında bu konuları yazıyor olmak bile üzüntü verici, ama maalesef birçok insanın gündemi bu.
*Önümüzdeki günlerde, yaşadığımız teknoloji çağında, parti örgütlerinin varlığı ve gerekliliğinin anlamını irdelemeye çalışacağız.