Baştan söyleyeyim, hayatım boyunca “seçimle işbaşına” getirilecek kişilerin “kim olduğuna” değil, “nasıl olması gerektiği” üzerine düşünen, kafa yoran ve bu doğrultuda çalışan birisiyim. İnanıyorum ki, kişiler esas olmamalı, bilgisi, birikimi, kabiliyeti, başarıları, ufku ve liderlik yapabilirliği ve dürüstlüğü göz önüne alınmalıdır.
***
Yerel seçimler, bazı kentlerde kıran kırana yarışa sahne oluyor. Partilerin genel merkezlerinin yaşanan tablodan ne kadar bilgisi var bilmiyorum ama biraz müdahale edip, geleceğim(!)
Bir kentte yaşayanlar, seçimle işbaşına getirecekleri ismin, kendileri tarafından belirlenmesini isterler; Tanıdıkları, bildikleri, huyundan, suyundan emin oldukları, çalışkanlığına ve başarılarına tanıklık ettikleri isimlerin siyasi arenada, kendilerini temsil etmesini isterler.
Bu her zaman mümkün olmaz.
Mevcut seçim sistemi ve siyasi partilerin aday belirleme kriterleri nedeniyle bu şansı vatandaş çok kullanamaz.
En azından aday belirlemede böyle bir şansı olmaz ama seçimde “belirlenen adayı” destekleme veya desteklememe hakkına sahip olur. Oyunu dilediği partiye ve adaya verme şansı bulabilir.
Tümden vatandaşın katkısı yok denemez elbet.
Siyasi partilerin aday belirlemede bazı kriterleri var; anketler, temayül yoklamaları ve vekillerin görüşü gibi…
Sonuçta siyasi partide oy kullanan insanlar, bu milletin içinden çıkmadır. Ankette katılıp, görüşünü “özgürce” açıklayan da o kentin insanıdır. Milletvekilleri de sonuçta o kentte yaşayan insanların büyük çoğunluğunun oyunu almış ve o doğrultuda bir tercih yapan/yapmak zorunda hisseden seçilmiş kişilerdir.
Bu ne kadar halkın tercihini yansıtır, aslında tartışılır.
Çünkü parti teşkilatlarında oy hakkı olanların siyasi olarak birlikte olduklarıyla beraber hareket etme durumu vardır ve bu, çoğunlukla halkın değil, siyasi kaygıların neticesi olarak ortaya çıkar.
Bir de sivil inisiyatif var…
Farklı düşünceden insanların bir araya geldiği ve ortak paydada birleştiği oluşumlardır bu sivil inisiyatifler…
Ya da öyle olması gerekir…
Siyasi partileri anti demokrat olmakla suçlayan bizler, oluşturduğumuz bu tür sivil yapılarda da antidemokratik tutumlarımızla tepki çekeriz.
Aynı oluşumlarda başkan seçilmesi, yönetim kurulu belirlenmesi veya her hangi bir organ seçiminde nasıl ayak oyunlarının olduğunu ve koltuğa yapışanın asla bırakmak istemediğini yaşayıp görüyoruz.
Bazı meslek örgütleri ve özellikle “patron” dediğimiz kulüplerde ise iş tamamen “kazanca” dayalı gelişir.
Memleket meselesi bir teferruattan öte değildir.
İçinde memleket meselesi olarak olaya yaklaşanlar bile bir süre sonra potada eriyip gittiğini ve tek geçer akçenin işini büyütmek, daha çok kazanmak, daha çok kazanmak olduğunu anlar.
Yazının başına dönersek…
Vatandaşın memleketini yönetecek insanları belirleme hakkını kullanma istediğini, patronların istemiyor olmasını düşünmek mümkün değildir.
Hele bu bir de kenti yönetecek belediye başkanıysa…
Çünkü işadamları, yatırım yapacakları birçok konuda, belediyenin zorluk veya kolaylığıyla karşılaşma durumundadır.
Hele bir de “rüşvet” gibi kötü bir karakterle anılanın iş başına gelme durumu varsa…
İşte o zaman patronlar, işçiden kısıp, işini büyütmeye gidecektir. Çünkü kazancın kaymağı rüşvete gidiyordur…
Bu durumda işadamlarının belediye başkanını veya her hangi bir siyasiyi belirleme talebi doğal karşılanmalıdır…
Ama…
Ama bu, “çıkarıma uygun” şeklinde değil, “başkanın vasıfları” şeklinde olmalıdır.
Çünkü “çıkarıma uygun” tercihi, bu ülkenin bugüne kadar çektiklerinin esas kaynağıdır.
Bu ülkede patronlar kulübü az hükümet düşürüp, hükümet kurmadı.
Bu ülkede darbeye destek veren işadamlarını, medya patronlarını unutmadı.
Bu ülkede sırf kendi çıkarları, sırf kendi kazançları için koca ülkeyi uçuruma atacak kadar gözü dönmüşlerin Gezi olaylarındaki tavırlarını da hafızasına kazıdı.
Patronların siyasete müdahalesi, demokratik bir adım olsun diye hiç olmadı.
Daha iyi yönetim, halkın refahının artması, yaşam standardının yükselmesi, daha çok insanın iş bulması, iş kurması için de olmadı.
Siyasete müdahale edenlerin hep gizli bir planı oldu.
Demokratik yolla yapamadıklarını, antidemokratik yolla yapmanın yolunu aradılar.
Bu, yönetimde kimin olmasıyla, hangi siyasi partinin iktidarda kalmasıyla alakalı değil. Bu tamamen çıkarlara uygun davranmayla alakalıdır ve hiç de demokratik değildir, olamaz da…
Yoksa “Ergenekon” gibi terör örgütlerinin bütün üyelerinin eline silah alıp, sağa sola ateş ettiğini düşünemeyiz.
Bu tür yapılanmalar, “gücü elinde bulundurma” adına gizli saklı oluşturulan yapılardır ve hiç birisinin esas gayesi millet ve onun menfaati olmamıştır…
Tamamen “gücü elinde bulundurma” amacı güden ve bu gücü “çıkarları” doğrultusunda kullanan yapılardır…
Sanırım siyasete yeterince müdahale ettim, bana müsaade!
Tweetimden seçmeler
Partilere tavsiyem; başarısız belediye başkanlarını “Ayın Belediye Başkanı” diye onure edin, gidip ay’da görev yapsınlar!