Çocukluk ve ilk gençlik zamanlarımızda ‘Demokrasi’ ve ‘Cumhuriyet’ pek ‘cici’ şeyler değildi. Öyle öğretiliyor, öyle propaganda yapılıyordu. O zamanlar, bunun uygulamadan dolayı mı, yoksa gerçekten her ikisinin de ‘tu kaka’ olduğundan mıydı bilmiyordum. Bildiğimse, özellikle İslami kesimde Cumhuriyete ve Demokrasiye sıcak bakılmadığıydı.
Özellikle laikliğin ‘din’ gibi yansıtılması, Cumhuriyet ve demokrasiye bakış açısının olumsuz olmasının en temel nedenlerindendi. Kuşkusuz bugünden de baktığımda her ikisinin de ‘tek başına’ bir anlamının olmadığını görebiliyorum.
Bir anlamı olsaydı, adında ‘Cumhuriyet’ olan bütün ülkelerin Demokrasiyle yönetiliyor olması gerekirdi ama aksine, baskıyla, zulümle, zorbalıkla yönetilen ülkeler bile ‘Cumhuriyet’i bir göz boyama olarak almış, yıllardır da bu kavramla dünyayı kandırdığını sanıyorlar.
Demokrasinin olmadığı yerde demokratlığın da olması mümkün değildir. Bu açıdan bakınca kavramların tek başlarına bir anlam ifade etmediği, içinin doldurulmadığında çok büyük sorunlara yol açtığıdır.
Bunlardan birisi de “yasak hemşerim” diyerek listesini tutmanın mümkün olmadığı binlerce, on binlerce yasak üretmesidir.
Yasağın adının geçmesiyle kitapların hatırlanmaması mümkün değil.
Türkiye, çok zor dönemlerden geçti, bu millet çok yasaklar gördü, çok baskı ve zulümlere tanıklık etti.
Kitap yasağı da “komik” ama en ağır şekilde sürdü gitti ve halen sürüyor.
Değişen yasalara rağmen, uygulamada ki, ağır aksak işleyiş, ‘yasak listesi’ni bi,r türlü azaltmıyor.
Dün Hürriyet Gazetesi’nde yer alan ‘yasak kitaplar’ içerisinde birisi vardı ki, üzülmemek mümkün değildi.
Yaşar Kaplan’ın Demokrasi Risalesi’nden bahsediyorum.
1985 yılında yayınlanan Demokrasi Risalesi’ni, askerden terhis olduktan sonra, 1986 yılında okuyabilmiştim ama “yasak” nüshasını…
Kitap çıktıktan hemen sonra yasaklanmıştı.
İncecik bir kitaptı…
Demokrasiyi anlatıyordu.
Nasıl olması gerektiğini, uygulamada ki sıkıntılara bakarak değerlendiriyordu.
Kitabı okuduğunuzda, “hayalinizden” çok daha ötede bir Demokrasi olduğunu ve elinizi uzatıp, buna ulaşamayacağınızı görüyordunuz.
O günler geçti elbet.
O günler de hayal dahi edemediklerimize bugün sahipsek, Yaşar Kaplan gibi İslami kesimde kalem oynatanların demokrasiyi halka sevdirmesinde gizliydi.
Bu sözüme solcuların alınacağını biliyorum ama solcuların eliyle bu ülke hiçbir zaman Demokrasi görmedi, görmesi de mümkün değil.
Yasaklar, her dönemde vardı ve çoğunlukla da yöneticiler kitaptan korkardı, düşünceden ürkerdi, farklı fikirleri sorgulayanlara hoşgörüyle bakmazlardı.
Demokrasi Risalesi de yasaktı. Yasaktı ama biz okuyorduk.
Onu okuyunca, demokrasiyi gündeme sokanları okumak gerektiğini de anlıyorduk.
Ve böylece, Demokrasinin ana yurdu olan Eski Yunan’daki uygulamalarına Aristo ve Eflatun’un acımasız eleştirilerine de göz atmak gerekiyordu.
Belki de “göbeğini kaşıyan adamın iktidarı”ndan korkanlar, o günkü “ayak takımının yönetimi” gibi suçlamalardan esinlenenlerdi.
Bugün gördüğümüz ise her ülkede belli bir kesimin “ülkenin gerçek sahibi” konumunda görmeleri nedeniyle “avam takımının iktidarı”nı kabullenememişlerdir.
İşte bu nedenle Cumhuriyet’e sahip çıkıp, ‘Demokrasi’yi rafa kaldırmak için çok büyük uğraş vermişlerdi.
Bu açıdan darbecilere hak vermek(!) gerekiyor.
Çünkü, darbe dönemlerinde yönetime el koyanların Cumhuriyete karşı işledikleri bir suçları yoktu.
Eğer ortada bir suç varsa demokrasiyi katletmekle suç işliyorlardı.
Onlar da biliyorlardı ki, darbeyle işbaşına gelen yöneticilerin bulunduğu ama adında ‘Cumhuriyet’” olan çok ülke vardı ve onlarda eksik olan Cumhuriyet değil, Demokrasiydi.
Yaşar Kaplan da bu arzuyla belki de Demokrasi Risalesi’ni kaleme almıştı.
Kaleme alan oydu ama değişime uğrayan da bendim.
Demokrasiyi özümsemem, Demokrasiyle gerçek anlamda tanışmam ve onun üzerine olabilecekler için kafa yormam hep Demokrasi Risalesi’yle başladı, sonra diğer kaynaklara müracaat etme gereği duydum.
Ama o kitap halen yasak…
Diğer kitapların yasak olduğu gibi…
Hem de AK Parti iktidarında…
Sadece o değil elbet…
Dersim Türküleri de yasak, Komünist Manifestosu da…
Aziz Nesin’in Aziznamesi, Stalin’in birçok kitabı, Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanı ve Bütün Eserler’i, Selman Yüksel’in Çetenin Kimliği, İsmail Beşikçi’nin Kürt Aydını Üzerine Düşünceler’i, Sultan Galiyev’in Bütün Eserler’i, Abdurrahim Karakoç’un Vur Emri ve daha niceleri…
Hepsi, yasal değişikliklere rağmen özgürlüğüne kavuşamayan eserler.
Hepsi, yasakçı zihniyetin, düşünceden korkmasının mağduru…
Hepsi, iki satır yazıdan, hayatlarının zehir olacağını sananların zulmü…
Aslında Yaşar Kaplan’ın da dediği gibi “Hakkın söylenmesinden bütün saltanat heveslileri rahatsız olurlar.’
Ve elbette ki, “Bütün fanatikler düşünceden korkar” derdi, öyle değil mi?
Twitimden seçmeler
Beni hep doğuda olmakla suçladın. Oysa ben senden önce doğmak istedim, senden sonra batmamak için.