GEÇ GELEN İTİBAR

Geçmişte de olduğu gibi günümüz koşullarında özellikle hukukun ve adaletin belli çevrelerin kendi güçlerini kullanma alanına çevirdikleri ülkelerde suçluyu bulmak yerine var olan suça suçlu yaratarak ya da bularak hukuk ve adalet sistemi işletilmektedir. İşte sizl7ere 200 yıllı aşkın bir zaman önce işlenen bir hukuk katliamı.    İdamından 225 yıl sonra aklandı! Ona Avrupa’nın son […]

Geçmişte de olduğu gibi günümüz koşullarında özellikle hukukun ve adaletin belli çevrelerin kendi güçlerini kullanma alanına çevirdikleri ülkelerde suçluyu bulmak yerine var olan suça suçlu yaratarak ya da bularak hukuk ve adalet sistemi işletilmektedir.
İşte sizl7ere 200 yıllı aşkın bir zaman önce işlenen bir hukuk katliamı.   
İdamından 225 yıl sonra aklandı!
Ona Avrupa’nın son cadısı diyorlar. Peki Göldi, cadı ünvanını nasıl aldı? Başından neler geçti? Nasıl öldü?
1734 ile 1782 yılları arasında yaşayan ve İsviçre’de ölen Anna Göldi, Avrupa’nın son cadısı olarak bilinir. İsviçre’nin Glarus kentinde cinayet suçundan tutuklandı ve idam edildi.
‘Cadılık’ ve ‘büyücülük’le suçlanmasının ardından yaşamına son verildi.
Goldi, İsviçre’nin Glarus bölgesine 1765 yılında geldi.
17 yıl boyunca bir doktor olan Johann Jakob Tschudi’nin asistanı olarak çalıştı.
Tschudi, 48 yaşındaki yardımcısı Göldi’nin ekmeklerin içine iğne koyarak, 8 yaşındaki kızına büyü yaptığını iddia etti.
Doktor ve yargıç olan Tschudi, bu suçlamayla Göldi’yi polise ihbar etti.
Göldi’nin suçu doğaüstü güçlerini kullanarak büyü yapmasıydı.
Polis onu ilk kez ele geçirdiğinde, kaçmayı başardı. Sonra ise, İsviçre’nin ulusal gazetesi, onu yakalayana ödül verileceğini duyurdu.
İlanın verildiği yıl, Göldi yakalandı.
İşkence ile sorgulanırken, şeytanla işbirliği yaptığını itiraf etti.
Şeytanın kendisine siyah bir köpek şeklinde göründüğünü söyledi.
İşkence sona erdiğinde, itirafını geri aldı. Ama ne çare ki, idam cezası çoktan verilmişti.
Suçu, ‘cadılık’ değil, ‘zehirleme’ idi. Göldi’nin zehirlemeye çalıştığı hiçkimse ölmemişti.
O dönemde, ölümle sonuçlanmayan ‘zehirleme’ suçunun cezası idam değildi. Ama Göldi, idam mahkumu olmuştu.
Davası esnasında, resmi olarak ‘cadılık’ suçlaması yapmaktan kaçınıldı.
O yüzden de bu dava ‘cadılık’la ilgili bir dava olarak görülmez.
Ancak, Göldi’nin yakalanmasında ‘cadı avcılığı’ etkili olduğu için o dönemde hem İsviçre’de hem de Roma İmparatorluğunda, onun idamı büyük yankı uyandırdı.
Çok yakın tarihe kadar, hem İsviçre hem de Avrupa makamları Göldi’nin davasını tartışıp durdular.
Ölümünden tam 225 yıl sonra, 2007 yılında İsviçre Parlamentosu Anna Göldi’nin davasının ‘haksız suçlama’ olduğuna karar verdi.
Göldi’nin ölümünde o dönemde ilişki yaşadığı evli patronunun parmağı olduğu iddia edildi.
Evlilik dışı ilişki yaşayan doktorun, itibarının zedelenmemesi için Göldi’ye ‘cadı’ suçlaması yönelttiği söylendi.
2007 yılında İsviçre Parlamentosu’nda yeniden tartışılan davanın haksız bulunmasından sonra Anna Göldi’nin yaşadığı yer olan Gladus’taki bir müzeye onun adı verildi.
Birçok davalarda bazıları zaman aşımı içerisinde ya suçlanır ya da aklanır. Her ne olursa olsun geciken adalet her zaman adaletsizliktir.
Sizlere bu yaşanmış olaydan toplumun aradan uzun bir zaman geçse de vicdani adaletinin geçte olsa ölmediğini anlattığını görmekteyim.
Tüm insanlığa adaletin, ekmek, su ve yiyecek kadar lazım olduğu inancına sahip olması gerektiği şartı ile herkese selam ve saygılar.
 

Exit mobile version