Bugün yoğun gündemden sıyrılıp, Hasan Amca’nın kendisine dert ettiği, çok önemli sorununu sizlerle paylaşacağım. Hasan Amca’nın sorunu öyle yabana atılacak bir şey değil. Hani darbe kadar önemli değil belki, 28 Şubatçıların birer birer hak ettikleri yere gitmesinden de önemli görünmeye bilir ama onun derdi, birilerini gerdi diyebiliriz…
Gazetede yoğun tempoda çalıştığım sırada sekreter kızımız “Yaşlı bir amca sizinle görüşmek istiyor” deyince kapıya yönelip karşıladım. Karşımda zayıf, kara, kuru ve yaşlı bir amcamız vardı.
Tahminime göre 85’inde falandı.
Yer gösterdim, çay söyledim, soluklanmasını bekledim.
Yorgunluğu geçince derdinin çok olduğunu söyleyerek başladı konuşmaya.
Adı Hasan’mış.
Hasan Amca, gazetede haber yapacaksam, köşeme alacaksam konuşacaktı, yoksa ne diye çene çalacaktık ki…
Derdini sordum, hangisinden başlasam der gibiydi…
Belediyeyle ilgili ufak bir derdi vardı, onla başladı.
Evinin önüne konteyner istiyordu, mahalleli çöpü evinin önüne atıyormuş.
O kolaydı, belediyeden ilgili arkadaşı arayıp, evinin adresini vermem yeterli olabilirdi, oldu da sağ olsunlar…
Ben Hasan Amcayı bu kadar geren derdin bir konteyner olmadığını biliyordum ama neydi acaba?
Anlatmasını istedim, yine “hangisini anlatsam ki” diye başladı.
Kendince önemli gördüğü birkaç “arsa kapma” dedikodularını dile getirdi.
Sonuçta dedikoduydu ve her zaman “kapan” birleri bulunurdu.
Hasan amcayı yanıma kadar getiren derdin bu olmadığını da anlamıştım.
Gittikçe meraklandım.
Sonunda patladı…
Önce başbakana çattı.
“Kendi koltuğunu korumak için bütün bunları yapıyor” dedi.
Yoksa başbakanın icraatlarını beğeniyormuş.
Çok güzel hizmetleri olmuş.
Ama bunu yapmayacaktı.
Başımıza “bela” olduklarını söyledi.
Çok “şımartıldıkları” için tepelerine bineceklerinden şikâyet etti.
Birkaç yıl sonra haklılığının anlaşılacağına da dikkat çekti.
Eee ama Hasan amca, çatlattın bizi.
Başbakan, koltuğunu korumak için kime göz yumuyordu?
Aklıma birçok şey geliyordu ama yaşlı amcanın bunlarla uğraşacağını düşünemezdim.
O’nun derdi demokratik açılım olmadığı gibi, ırksal, mezhepsel veya dinsel açılımlar da değildi.
İşte o an bende şafak attı ve Hasan Amca da tam o an dilinin altındaki baklayı çıkardı.
“Bu kadınları çok şımartıyor çok” demez mi?
Hasan amca, dullara verilen maaşın, eğitim yardımının, çocuk yardımının veya aileye verilen desteğin kadınlara verilmesinden hayli mustaripti.
“Böyle olmaz” diye elini sallayarak konuştu, birkaç ayda bir yardım veriyor, onu da hanımlara veriyor, “peki biz ne olacağız” diyordu. Benden ne istediğini sordum, konuyu gündeme getirmemi ve kadınların çok şımartıldığını, onlara her türlü hakkı verirken, erkeklerin elini kolunu bağladığını söyledi.
Ben güldüm tabii…
Hasan amca da benim güldüğümü görünce tebessüm edip, “ne gülüyorsun?” dedi.
“Amcacığım” dedim…
“Senin dediğini gündeme getirirsem, hem beni, hem de seni bu pencereden aşağı atarlar. Sen iyisi mi, derdini Marko Paşa’ya anlat” deyince gülmekten kendini alamadı.
Çayını içti, kalkmaya yeltenirken, “yani olmaz mı diyorsun” diye son bir ümitle sordu. Olmayacağını, kadınların bugüne kadar almadıkları hakkı, yeni yeni almaya başladıklarını ve herkesi kendisi gibi düşünmemesi gerektiğini, erkeklerin kadına şiddet uyguladığını, parasız bıraktığını, aç ve açıkta kalanlar olduğunu dilimin döndüğünce anlattım.
Hak verdi, tebessümle kapıya doğru yöneldi.
Dış kapıya kadar uğurladım, eline uzanıp, öptüm.
Kapıyı kapatınca düşündüm…
Bugüne dek kadınların elinden alınan haklarında “bunu gündeme getir” demeyen yaşlı amcalarımızın bugün dillenmesi, aslında yapılanların doğru olduğunu gösteriyordu. Sonuçta kadınlara verilen destek, bir yaraya merhem olmak içindi.
Hem kadına verilen hiçbir hak, ulufe değildi.
İnsanlar doğuştan edindikleri hakkı, birilerinin vermesi veya alması söz konusu bile olmazdı.
Ama ülkemizde yıllarca birçok kesim haklarından mahrum kalmıştı.
Kimi kıyafetini belirlemiş, kimi konuşmasını, kimi yürüyüşünü, kimi inancını, duruşunu, kültürünü…
Herkes birlerini zapturapt altına almaya uğraşmış, herkes bir diğerini kendisine benzetmeye çalışmış.
Ve düşe kalka bugünlere gelmişiz.
Başbakanın “pozitif ayrım” diyerek kadınlara verdiği değil, iade ettiği her hak, doğrusu yerini buluyor. Bu arada da olan Hasan amcanın “yeniden evliliğine” oluyor.
Twitimden seçmeler
Emre, Zokora’’ya “Pis Zenci” demiş. İddia doğruysa insanların içindeki ırkçılığı zor zamanda nasıl dışarı çıkardığını gösterir ki, ayıptır.
Twitter.com/naifkarabatak