Güven duymak, kontrol etmemek anlamına gelmez. Keza kontrol daima gereklidir ama kontrol ya da denetimin, güvenlik tedbiri almanın, açık ya da üstü kapalı bir şekilde güveni zedelememesi gerekiyor. “Güven” insan psikolojisinde ve yaşamında çok ama çok önemlidir. “Sana Güveniyorum” sözünden daha güçlü çok az şey vardır. Arkadaşınıza, personelenize, takımın diğer oyuncusuna, çocuğunuza, liderinize vs. güvenmek insan hayatında ne kadar önemli değil mi? Mesela çevrenize şöyle bir bakın. Tam anlamıyla güven duyacağınız kaç kişi var? “Çok az” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Gerçekten öyledir. Az olması biraz da bizim seçim kriterimizden kaynaklanıyor belki ama yine de bu devirde güvenilecek kişi, hatta kurum sayısı o kadar azaldı ki!
Peki, o halde ne yapacağız? Hem güvenilecek çok kişiye ihtiyacımız var, hem de bu kişilerin sayısı az. Derin bir içinden çıkılmazlık durumu sözkonusu yani.
Örneğin, iş yerlerinde çalışanların her gün, hatta her giriş-çıkışta aranması, güvenlik kontrolünden geçmesini değerlendirelim. Evet ilk bakışta, güvenlik amacına dönük, önemli bir tedbir gibi görünüyor. Gerekli görülüyor olmalı ki (!) büyük kurumsal şirketlerin büyük çoğunluğu bu uygulamayı istisnasız yapıyor. Üst düzey yöneticiler de dahil güvenlik kapısından geçiyor, bir anlamda üst-baş aranıyor. Bu uygulamanın anlamı çalışana; “Ben, Sana Güvenmiyorum” demekten başka bir şey değildir. Düşünsenize, çalışanımıza üstü kapalı olarak, her gün/her saat bunu söylüyoruz aslında. Kırk yılda bir olay olacak, ya da birisi bir hata yapacak diye, her gün çalışanımıza güvenmediğimizi ifade eden uygulamayı, gururla ifa ediyoruz. Ne ilginç değil mi?
Düşünüyorum da 15-20 yıl önce böyle bir uygulama çok ama çok az şirkette vardı. Ama şimdi, nerdeyse 15 kişinin çalıştığı küçük işletmeler de dahil, tüm şirketlerde, devlet kurumlarında her yerde bu uygulamalar var… Doğal olarak, bu ve benzeri üstü kapalı mesajların yarattığı güvensizlik sonucunda, eskiden şirketi için varını, yoğunu ortaya koyan çok sayıda personelle sıkça karşılaşmak mümkünken, bugün öyle olmuyor.
Devlet de vatandaşına güvenmiyor ki, devlet dairelerine de her giriş–çıkışta aynı şekilde “ben sana güvenmiyorum” mesajı veriliyor. Arıyor yani. Bu da ilginç.
Geçmiş tecrübelerimde çok karşılaştım. Başka şirketlerden teklif almasına rağmen, sırf kendisine güvenildiğini hissettiği için şirketinden ayrılmayı aklından dahi geçirmeyen çok kişi gördüm. Ya da tersine, belki çok verimli olmamasına rağmen, sırf güvenilir bir personel olduğu için iş akdine son verilmeyenlerin sayısı da çoktur. Demek ki; güven hem işveren, hem de çalışan açısından çok önemli. Bir başka örnek verelim. Ne hikmetse teftiş ve denetimler gizlidir. Ben de teftiş kurulu üyesi olarak görev yaptım ve pek çok banka şubesinde teftişte bulundum. Akşam para kasası kapanmadan, habersiz olarak ve aniden şubeye gider, eller yukarı dercesine ani teftişler yapardık. Bu ve benzeri uygulamalar da aslında personele güvensizlikten başka bir şey değilmiş (!)
Uygulamaların dili çok önemli. Bu nedenle bir kısım uygulamalar yaparken doğurduğu sonuçları iyi hesap etmek çok önemli. Güven duymak, kontrol etmemek anlamına gelmez. Kontrol daima gereklidir. Ama kontrol ya da denetimin, güvenlik tedbiri almanın, açık ya da üstü kapalı bir şekilde güveni zedelememesi gerekiyor. İşletmecilikte başarılı olmanın yolu gerçek bir takım olmaktan geçiyor. Takım olmak ve çalışanları motive etmek için onlara tam anlamıyla güvenmek gerekir. Güvenmekten kastımız çalışanları başı boş bırakmak değildir. Kontrol, güvenmeye engel olmamalı.Ama güvendiğimizi net bir şekilde çalışanlara hissettirmekten de çekinmemeliyiz.
İnanın bir çalışana, ya da çocuğunuza fark etmez “ben sana güveniyorum, bu işi başaracaksın” dediğinizde, emin olun o işi başaracaktır. Ben, bunu çok yaptım ve hep başardım. Siz de yapın, korkmayın, onlara güvenin.