Kaldıysa eğer, alın onurlarını!

Türkiye Büyük Millet Meclisi Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, en yakın “darbe” olarak bilinen 12 Eylül ve 28 Şubat’ın taraflarını dinlemeyi sürdürüyor. İlginç yüzleşmeler, ilk kez duyulan şok edici bilgiler, darbeye destek olanların kimlikleri ve daha birçok bilgi kamuoyunu şoke etmeye yetiyor. Elbette açıklanan kısımları böyle, açıklanmayan bölümlerininse insanın kanını donduracak boyutta olduğuna kuşku duymuyorum. […]

Türkiye Büyük Millet Meclisi Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, en yakın “darbe” olarak bilinen 12 Eylül ve 28 Şubat’ın taraflarını dinlemeyi sürdürüyor. İlginç yüzleşmeler, ilk kez duyulan şok edici bilgiler, darbeye destek olanların kimlikleri ve daha birçok bilgi kamuoyunu şoke etmeye yetiyor. Elbette açıklanan kısımları böyle, açıklanmayan bölümlerininse insanın kanını donduracak boyutta olduğuna kuşku duymuyorum.
Çünkü, öncelikle darbe yapanların akıl sağlığının yerine olmadığını hep iddia ederim. Bu bildiğimiz bir delilik değildir, farklı bir hastalıktır, tedavisi gerekendir. Öte yandan her darbeci, aynı zamanda vatan haini, milletin de bizatihi düşmanıdır.
Ülkeye en büyük kötülüğü yapan, devlete ve millete en büyük zulmü yapan bu insanlar ve onların değirmenine su taşıyan sivil darbecilerdir.
Bu komisyon sayesinde darbecilerin sivil ayağını, basındaki uşaklarını gördük. Bunlardan birisinin Uğur Dündar olması da sürpriz değildi.
Ve işkenceciler…
Darbeleri ayakta tutan, halka saldığı korkudur.
Ancak, salınan korkular, onların ilelebet ayakta durmasına yetmeyecektir.
Tıpkı 12 Eylül ve 28 Şubatçılara yetmediği gibi.
Bin yıl sürecek denen saçmalıkların ilk sivil iradede alaşağı edildiği gibi.
Darbecilerin iğrenç yüzü, işkencecilerin yaptıklarıyla belli olur.
Ülkeyi kötü yönetmiş, ekonomiyi idare edememiş, demokrasiyi rayına oturtamamış, ithalat ve ihracat arasındaki uçurum, gelir gider arasındaki korkunç fark, gayrisafi milli hasılanın dağılımındaki ölçülemez adaletsizlik.. bütün bunlar askeri yönetimlerin bildik başarısızlıklarıdır ve hiçbir asker, idarede başarılı olamaz.
Ama işkence kabiliyetleri onların aynı zamanda ne kadar onurlu olup olmadıklarını gösterir.
Ne kadar şerefsiz olabildiklerini, ne kadar alçalabildiklerini, ne kadar iğrençleşerek ağızlarındaki salyalarla sağa sola kuduz köpekler gibi saldırdıklarıyla ölçülür.
Tarih boyunca ve dünyanın her yerinde “halka karşı darbe yapanların” onur veya onursuzluğu, yaptıkları zulümlerin dozuyla direkt ilgilidir.
Önceki gün ilginç bir yüzleşme vardı.
Gördüğü işkenceleri bir şekilde çektiği Beynelmilel filmiyle beyazperdeye de yansıtan Sırrı Süreyya Önder, aynı zamanda Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonunda görevli.
İşte önceki günkü yüzleşmede 32 yıldır “kayıp” diye saklanan ama GATA’da izine rastlanan Mamak Cezaevi eski Müdürü Emekli Albay Recai Tetik dinlendi.
Dinleyenler arasında iki önemli isim de vardı. Birisi BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, diğeri ise MHP Milletvekili Atilla Kaya’ydı.
Her ikisine de bizzat işkence yapan adamdı Recai Tetik…
Önder, tanığa, ifadeye bile gerek olmadığını bizzat kendilerine işkence yapan olduğunu söylüyordu.
Nasıl bir duygudur böyle bir yüzleşme doğrusu insan merak ediyor.
Hak etmediği halde, (işkencenin hak edeni olmaz ya) aşağılıkça işkenceleri uygulayan adamla karşı karşıya gelmek…
Hangi yaşta olursa olsun, hastalığı ne kadar ilerlerse ilerlesin, insanlıktan nasiplenmeyen, onur ve şerefini kaybeden zalimle yüzleşmek nasıl bir duygu?
İşte tam karşında, boğazını sıksan canı çıkacak ama “adam” öldürdü diye de suçlayacaklar.
Sanki adamlık bu kadar ucuz…
Üstelik de 32 yıldır devletten “yüksek maaş” alan bir işkenceci…
Devletin verdiği onurları omuzunda taşımış yıllarca…
Tıpkı Kenan Evren’in “cumhurbaşkanı” unvanına sahip olması gibi…
Veya birisinin Genel Kurmay Başkanı, diğerinin kuvvet komutanı veya bol yıldızlı görevleri gibi.
O her yıldız, meslekte birer onurdur.
Ama o onuru hak etmeden, gasp ederek taşıyanlardır da…
Başta Türkiye Cumhuriyeti’nin 7’inci Cumhurbaşkanı gibi bir unvanı taşıyan Kenan Evren olmak üzere, tüm darbecilerden payeleri ellerinden alınmalıdır.
Onları yargılamak, bu yaşta cezaevine tıkmak, 28 Şubat’ı yapanları yargılayıp, hapis etmek, darbecilerin yaptıklarının cezası değildir.
Onlara verilecek en büyük ceza; hak etmedikleri payelerin gerisin geri alınmasıdır.
 
“Kaldıysa eğer alın onurlarını” diyeceğim ama o konuda tereddüdüm olduğundan, üzerlerinde kalan, devletin verdiği onurdur ve o mutlaka alınmalıdır.
Varsın Türkiye’nin “7’inci Cumhurbaşkanlığı” boş kalsın…
İnanın, tarihte onursuz muamelelerle anılacak bir yer, bomboş kalsın, çok daha iyi…
 
Twitimden seçmeler
Çok konuşanların, çok şey yaptığını sanmayın, “başaramadıklarını” anlatıyor olmasınlar. 🙂

Exit mobile version