Tarihte hep bir kırılma noktası vardır. Öyle dönemler ve o dönemlerde söylenen sözler de unutulmuyor. Bunlardan birisi de Merhum Necmettin Erbakan’ın “kanlı mı olacak, kansız mı?” diye sorduğu iktidara geliş süreçleriyle ilgili olan konuşmasıydı. 13 Nisan 1994’de yapılan bu konuşmayı bugün hatırlatmama ise Kamer Genç sebep oldu.
Türkiye zor bir süreçten geçiyordu. 12 Eylül’den sonra kapatılan partiler, yeniden siyasete başlamış, ismini değiştirip, ruhunu değiştirmeyen partiler silsilesine bir yenisi eklenmişti. Refah Partisi,19 Temmuz 1983 de kurulmuş ama Milli Güvenlik Kurulu’nun veto ettiği adayları nedeniyle pek de başarılı olamamıştı. Ta ki, siyaset yasağı kalkan merhum Necmettin Erbakan’ın 11 Ekim 1987 tarihinde partisinin başına geçene dek.
O tarihten sonra Milli Görüş çizgisinin devamı olan Refah Partisi, hafif kıpırdamalarla da olsa siyasetteki yerini almıştı. Önce birkaç belediyelik, sonra çok önemli kentlerin belediye başkanlığını kazanan Refah Partisi, 1994 yılında “birinci parti” konumuna yükselecek bir sıçrama yaptı. Parti içindeki yenilikçilerin (Abdullah Gül-Recep Tayyip Erdoğan gibi) etkisiyle parti, hem yeni söylemlere başlamış, hem daha farklı kitlelere ulaşma şansı yakalamıştı.
Anketler “Refah Partisi” diyordu ama “partileri iktidar yapan” da halk değildi ne yazık ki. Askerin siyaset üzerindeki etkisi, medyanın askeri göreve çağırması, derin güçlerin oyunları, Refah Partisinin iyi oy alacağı ama iktidar olamayacağının sinyallerini veriyordu.
Böyle bir dönemde, tarihler 13 Nisan 1994’ü gösterdiğinden merhum Erbakan, parti grubunda hafızalardan silinmeyen o konuşmayı yaptı.
Erbakan, “Şimdi ikinci bir önemli nokta, Refah Partisi iktidara gelecek, adil düzen kurulacak..” diye başlamış ama bir sorunun olduğunun da farkında. Sözünün devamı da zaten “Sorun ne?” diye başlayıp, cevabını veriyordu; “Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak, kanlı mı olacak, kansız mı olacak?” diye sürüyordu.
Erbakan, “Bu kelimeleri kullanmak bile istemiyorum” diye üstüne basa basa söylese de, ortada bir gerçek de vardı. Refah Partisi’nin iktidar olması çok da kolay gözükmüyordu.
Erbakan, “..amma, bunların terörizmi karşısında herkes gerçeği açıkça görsün diye bu kelimeleri kullanma mecburiyetini duyuyorum.” diyerek, “kanlı mı kansız mı?” sözlerine açıklık getiriyordu. Buna kendisinin veya partisinin değil, Türkiye’nin karar vermesi gerektiği mesajı da çok dikkat çekiciydi; “Türkiye’nin şu anda bir şeye karar vermesi lazım, Refah Partisi adil düzen getirecek, bu kesin şart, geçiş dönemi yumuşak mı olacak sert mi olacak, tatlı mı olacak kanlı mı olacak, altmış milyon buna karar verecek”.
Bu konuşma adeta siyaseti salladı. Bir gün sonraki gazetelerin manşeti, askeri göreve çağırmaktan öte mesajlar taşımıyordu. Halkın henüz karar vermediği ama karar verirse iktidara getirmemesi için ordunun elini çabuk tutması isteniyordu. Adeta “darbeye açık davetiye” başlamıştı.
Sonra Türkiye kararını verdi, Refah Partisi 1994 yerel seçimlerinde yüzde 19.14, 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde ise 21.38 oy alarak birinci parti olarak meclisteki yerini aldı ama iktidar olması o kadar da kolay olmadı. Hemen ikinci sıradaki Anavatan Partisi, aldığı işaretle koalisyona yanaşmadı. Sonra Doğruyol Partisinin içeriden, Anavatan Partisinin dışarıdan verdiği destekle hükümeti kurdu.
Erbakan’ın “kanlı mı olacak kansız mı, sert mi olacak yumuşak mı?” nitelemesi de bu dönemde kendisini gösterdi. 28 Şubat süreci başladı, askerin açıkça siyasete müdahalesine tanıklık ettik ve elbette ki senaryodan oluşan “irtica oyunu” da sahnedeydi. Müslüm Gündüz’ler, Ali Kalkancı’lar, Fadime Şahin’ler böyle bir ortamda sahneye çıkmış ve her gün ülke çok daha fazla geriliyordu. Ve sonrası malum, Sincan’da yürüyen tanklar, 28 Şubat bildirisi, Erbakan’ın görevden ayrılması, sürgünler, fişlemeler, görevden almalar, zorbalıklar, hukuksuzluklar, mağdur edilen yüz binlerce insan…
Erbakan’ın “kanlı mı, kansız mı, sert mi, yumuşak mı?” diye geçiş sürecini sorgulayan konuşmasını o gün eleştirenler, bunun ne kadar doğru olduğunu 28 Şubat’ta gördüler. Çünkü o zaman da, diğer zamanlar gibi, halkın dediği değil, derinlerde alınan kararlar iktidar oluyordu…
***
2002’den bu yana Türkiye’de her kesimin önüne yeni bir fırsat çıktı. 367 dayatması, “artık yeter” denen son oyundu. Kafası bozulanın darbe planı yaptığı, ülkenin sahibi sanma hastalığına yakalananların olduğu uzunca bir süreden sonra ilk kez yargıya hesap verir konuma gelenler görüldü. Ülke demokratikleşiyor, özgürlüğün önündeki engeller kalkıyor, insanların dilediği gibi yaşama şansına kavuşacakları umudu doğuyordu ama aynı zamanda da darbe anayasasıyla idare edilmenin koca bir ayıbı vardı.
Sivil Anayasa’nın ilk olurunu 12 Eylül’de, bir darbenin yıldönümünde vatandaş “evet” diyerek vermişti. Şimdi iş meclise kalmıştı. Ancak “benim dediğim olsun”dan öteye gitmeyen bir komisyon ve siyasi partilerin olması, anayasanın sivilleşeceği umudunu da bir türlü vermiyordu.
CHP Milletvekili Kamer Genç’in, 1994 yılında Erbakan tarafından yapılan “kanlı mı kansız mı?” konuşmasını hatırlatan talihsiz bir beyanı oldu.
Genç, sivil anayasanın şart olduğunu, darbe anayasanın yakışmadığını söyledikten sonra; “Eğer bizim kabul etmeyeceğimiz bir Anayasa gelirse, biz komisyondan geçirmeyiz. Kavgaysa kavga, silahlı mücadeleyse silahlı mücadele, kana kan isteriz.” diyordu.
Bu sözler aslında “sivil anayasa olmasın” demenin farklı bir söylenişiydi. “Bizim kabul etmeyeceğimiz” demek, uzlaşıyı tümden kapamak demektir.
Eğer siz söze “Kabul etmeyeceğimiz bir anayasa” ile başlarsanız, “anayasa değişmesin” demiş olursunuz. Niyetiniz böyleyse “kana kan” istemeye başlarsanız.
Bu da, siz kendi görüşlerinizi değil, darbecilerin görüşlerini dillendirmekten öteye bir şey yapmıyorsunuz demektir.
Merhum Erbakan’ın 1994 yılında yaptığı o konuşma, darbecilerin halkın iradesine izin verip vermemesiyle alakalıydı. Kamer Genç’in sözleriyse tam tersi; “darbecilerin hükmünün sürmesi”ne destekten başka bir şey değil. Aradaki fark çok büyük ve bu kişilerin bilinçaltını yansıtması bakımından dikkate değer.
CHP, tarihi fırsatı kaçırırsa, halkın değil, darbecilerin partisi olduğunu bir kez daha ve kesin kes kanıtlayacaktır. Hem de kendi elleriyle, kendi hür iradeleriyle…
Kamer Genç, istediği kadar kandan, irinden, kinden, öfkeden bahsetsin. O gün merhum Erbakan, buna Türkiye’nin karar vermesi gerektiğini hatırlatmıştı.
Bugün de sivil anayasaya karar verecek olan, bu ülkenin insanlarıdır, Kamer Genç gibiler değil…
Twitimden seçmeler
Yöneticiler için en kötü son, kendisini savunacak tek kişinin emrindeki “yazar müsveddesi” olmasıdır. Dün diğerini, bugün kendisini, yarın.. www.twitter.com/naifkarabatak