Komutan mı kalmadı, darbe yapacak olan mı?

Ergenekon ve Balyoz davaları başladığından bu yana bir kesimde ilginç bir yakınma var. Bu kesim, orduda general kalmadığını, hepsinin Silivri’ye tıkıldığını, ordunun moralinin bozuk olduğunu, bunun da iç ve dış güvenlikte zafiyet doğuracağını ve daha birçok şeyi söylüyorlar ama bir tek şeyi söylemiyorlar; suçlu her kim olursa olsun cezasını çekmeli… Elbette söylenenler yalan… Ne orduda […]

Ergenekon ve Balyoz davaları başladığından bu yana bir kesimde ilginç bir yakınma var. Bu kesim, orduda general kalmadığını, hepsinin Silivri’ye tıkıldığını, ordunun moralinin bozuk olduğunu, bunun da iç ve dış güvenlikte zafiyet doğuracağını ve daha birçok şeyi söylüyorlar ama bir tek şeyi söylemiyorlar; suçlu her kim olursa olsun cezasını çekmeli…
Elbette söylenenler yalan…
Ne orduda morali bozuk olan general var, ne general olmadığından dolayı ortaya çıkan bir zafiyet…
Aslında olaya farklı da bakabiliriz.
Bir kurumda “rüşvet çarkı” aleni şekilde dönmeye başlamışken, polisin yaptığı operasyon sonucu yargının “tutuklama” kararı, o kurumun işlerini aksatmaz veya işleri aksayacak diye tutuklamadan vazgeçilmez.
Hangi kurum olursa olsun, yasaları çiğneyen veya halka zulmedenlerin cezalandırılmasını yargıdan önce vatandaşın istemesi gerekir.
Çünkü o kurumda yapılan zulümse bizedir, bir hak yenme varsa da bizimdir…
Ama işin içine “darbe” girdiğinde birden bire “askersever” kesim ortaya çıkıyor.
Vatan millet naraları atıyorlar.
Görevini yapan askeri değil, görevini yapmayan ama buna karşı darbeye yeltenenleri savunmaya başlıyorlar.
Askerse derdiniz, darbe yanlısı olmayanlar da var, onuruyla, şerefiyle görevini ifa edenler var.
Neden onlar değil de, “suçlu” bulunan veya suç isnat edilenleri bu kadar hararetli savunuyorlar, anlamak çok da zor değil aslında.
Çünkü esas olan bir zihniyetin devlete egemen olmasının savaşıdır.
Halkın itibar göstermediği bir zihniyeti, silah zoruyla hâkim kılma savaşıdır bu savaş.
O nedenle “darbeci” sadece askeriye de çıkmıyor, çok daha farklı kurumlarda kendini gösteriyor.
Bir de basında elbet…
Kiralık kalemlerin olduğu, ortamı geren, yalan haberlerle milletin moralini bozan “gelecekse gelsin” diye telli mektup göndermelerini sağlayan “gazeteci” müsveddeleri…
İş daha da sağlam olsun diye “yüksek” olan her kurumda destekçileri var.
Özellikle de üniversitelerde konuşlanarak, “inancının gereğini” yapan öğrencilere hayatı zehir edenler…
Bütün bunları biliyoruz…
Ama illa bilmediğimizi söyledikleri var.
TSK’da general kalmadığı yalanı.
Aksiyon’un bu haftaki sayısında bu konuya ağırlıklı olarak yer vermişti. (Merak edenlerin derginin sayfalarında yer alan bu araştırma yazısını okumalarını isterim.)
Kısaca değinirsem,
301 olması gereken general sayısı ‘kişiye özel kadrolarla’ 365’e çıkmış, bunlardan sadece 36’sı Ergenekon veya Balyozdan tutuklu. Tutuklu olanların çoğunluğu “emekli” olduğundan “görevi aksatacak” bir durumları yok.
TSK’da 365 general bulunurken, nüfusu bizle kıyaslanamayacak kadar çok olan Çin’de ise 191 generalin olduğunu bu araştırmadan öğrenebiliyoruz.
Aslında CHP Aydın Milletvekili Osman Aydın’ın “Eskiden ihtilaller olurdu. Arada bir iktidar değişikliği olurdu. Şimdi o ihtilali yapacak komutan kalmadı.” yakınmasının altında bir gerçek var.
Aydın, “Asker darbe yapsın” diye bir özlem içinde değil.
Onun istediği “bize yarayacak darbe yapsın”dan başka bir şey değil.
Eğer ordu, “sağ cenaha” yarayacak bir darbe girişiminde bulunsa, Aydın ve onun gibi düşünenlerin bir anda nasıl demokrat kesileceklerini görmemek mümkün değil.
Bu şekilde bir düşünce yapısında olanların, halkla arasına giren derin uçurumu kapatacak başka bir yol, yordam veya anlayışlarının olmamasından kaynaklanıyor.
Bugüne kadar hep zorla, hep baskıyla, hem zulümle işbaşına gelen bir zihniyetin, medet umacağı yegâne gücün darbe olmasını yadırgamamak gerekir.
Ne acı ki kendilerini aydın gören bu kesim, strateji değiştirerek, “halkla kaynaşma” yerine, alışageldikleri şekilde iktidar hayali kurmaktan başka bir yol ve yordam bulamıyorlar.
Oysa önlerinde her zaman güzel örnekler var.
Eğer amacınız halkın teveccühünü kazanmaksa, kazananları izleyerek işe başlayabilirsiniz.
Eğer ülkede huzur ve barış istiyorsanız, hiç kimseyi “küçümsemeden” kucaklamayı seçebilirsiniz. “Ben üstünüm” tafrası güdenlerin, ne kadar alçalabildiğine tarih şahittir.
Sorun, hangi yolu seçtiğinizdedir.
TSK’da general kalmadı yalanıyla, bir kesimin suçu aklanamayacağı gibi, suç işlemeyen generallere de leke sürmeye çalışmak, siyasetin gereği değil, terörden medet ummanın bir diğer adıdır.
 
Twitimden seçmeler
Kendi sorununu çözemeyenlerin, toplumun sorununu çözebilmesi mümkün değildir.

Exit mobile version