Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Mağduriyetlerde “etiket” sorunu

Genellikle sorunlu konulara “birincil”

Genellikle sorunlu konulara “birincil” çözümle yaklaşmayan bir millet olduğumuzdan “hassastır” diyerek, “ne kadar da duyarlı” denilecek seviyede yaklaşıyoruz ve bu da sakat bir bakış açısının, sorunlu yaklaşımından öteye gitmiyor.
Dün Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in ziyaretlerine katıldım. Öncelikle söyleyeyim, birikimli, duyarlı ve çözüme odaklanan birisi gibi gördüm. 
Fırsat bulduğumda, artan şiddet olaylarını, intihara teşebbüs vakalarının çokluğunu gerekçe göstererek “Bir erkek olarak sizden Kadın Sığınma Evi istiyorum” dedim. Yani yeni adıyla “Kadın Konukevi.” Çok sevindi, hemen belediye başkanına dönerek, “Başkan bak kadın konukevini erkekler istemeye başladı, elini çabuk tut” diye sitem etti.
Bu detaya dikkat çekmek istiyorum; “Artık erkekler bile kadın sığınma evi istemeye başladı” sözündeki “ipin ucu kaçmak üzere” alt fikridir.
Devletin “koruma”sı, “olay olduktan sonraya” endeksli olunca derin acılar yaşanıyor. Bu açıdan “koruma”, farklı bir tarzda “konuk etme” şekline dönmeli. Aksinde ise artan olaylar sonrasında daha çok gözyaşı dökeceğiz.
Dün Bakan Şahin, birçok ziyaret gerçekleştirdi, Kadının Statüsünü Güçlendirme Derneği’nin açılışını yaptı, kurumları ziyaret etti, çocuklarla, kadınlarla ve engelli vatandaşlarla görüştü.
Ve bugüne kadar gördüğüm bakanlardan farkı ise “verilen dosyalardaki cilalı laflara” kanmayan birisiydi. Neden tamamlanmadığı, neden yarım kaldığı, neden başlanmadığı gibi kafasına takılan birçok soruyu yetkililere anında yöneltiyordu. 
Gelelim Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına veya daha önceki adıyla Kadın ve Aileden “sorunlu” bakanlığa…
***
Biliyorsunuz bu bakanlık daha önce “Kadın ve Aileden Sorumlu” şeklindeydi. Tıpkı bir sivil toplum örgütünde “Kültür Sanattan sorumlu” görevlendirmek gibi ya da “taziyeden sorumlu” bir başkasına görev biçmek gibi.
Çünkü kadını “insan” olarak görmediğiniz zaman, sorunu birincil değil, ikincil, yani aslında tali bir sorun gibi düşünürsünüz. Öyleyse dostlar pazarda görmeli, “bak kadın sorununa ne kadar da duyarlı” denme şansını elde etmelisiniz.
Oysa sadece ülkemizde değil, dünyada kadına bakışta bir sorun var ve bunu siz Kadın ve Aileden sorumlu bakanla çözemezsiniz, daha da sorunlu hale getirebilirsiniz ancak.
Bir sorunu “genel” sorun kabul edip çözmeye kalkmadığınız zaman, “ayrım” yaparak çözme niyetinizi ortaya koyarsınız. 
Bir yerlere şirin görünme adına atılan her adım, onu samimiyetten uzaklaştırarak aslında ne kadar duyarlı olmaya kalkarsanız kalkın, içinizdeki ayrımcılığı dışa vurmaya yarar.
Siyasi partilerde “erkek kolları” yokken, “kadın kolları” oluşturmak, bu ayrımcılığın dışa vurulmasının en güzel örneğidir. “Biz sana burayı layık gördük, otur oturduğun yerde” demenin farklı bir ifadesidir.
Belki de bu bakış açısı, “size değer veriyoruz” şeklindedir ama hemen ardından “siz de yerinizi bilin canım. Bundan başka bir şey de istemeyin” diye eklemenin de tam adıdır. Ya da kendisini “değer verme” konumuna yükseltmenin farklı şekilde dillendirilmesidir.
Ortada bir sorun olduğu kesin; kadınların sorunu var. Kadına uygulanan şiddet, onun cinsel kimliğinden kaynaklanıyor. Kadına yönelik bütün olumsuz girişimler, onun cinsel kimliğiyle direkt alakalı. Oysa erkeklere uygulanan şiddette cinsel kimliği değil, kişiliği ön plana çıkıyor.
Şiddeti önlemek için oluşturulan Kadın ve Aileden Sorumlu bakanlığın yanlışlığı geç de olsa hissedilerek, “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” şeklinde düzenlendi. Burada bir genelleme var, kadın da ailenin bir ferdi, erkek de, çocuklar da. O zaman soruna tümden bakmak gerekiyor. Klasik feminist yaklaşımla kadın erkek sorununa çözüm bulunamayacağı gibi, kadını farklı bir yere oturtarak da çözüme katkı sunamazsınız. Hatta Bakan Şahin’i izlerken hemen yanımda duran hanımefendi, dernek başkanına “bu kafayla evde kalırsın” diye takıldı. Hatta ekledi, “bizim zamanımızda kadın haklarıyla ilgili böyle çalışma yapsaydık, şimdiye evde kalmıştık” diye ince yollu takıldı. Elbette kadın-erkek eşitliği istemek gerekiyor ama bunu “ben önde olayım” anlayışıyla değil, “bir olalım, beraber kalalım” anlayışıyla yapılması gerekir. Ne sen önümden git, ne ben arkanda kalayım…
Kadınlara getirilen veya getirilmek istenen “pozitif ayrımcılık” belli bir süreliğine anlam ifade edecek, sonrasında ise “erkeklerin pozitif ayrıma” ihtiyacı doğacaktır. 
Kadın ve erkek asla eşit olamaz. Bu insanların doğasına aykırı, yaratılış gayesine uygun değil. Sorun, erkeklere “cinselliğiyle” değil de, neden kadınlara sırf “cinselliğiyle” bakılır sorusuna alınacak cevaptır.
Hak kavramı söz konusu olduğunda, doğuştan kazanılanların gündeme getirilmesi gerekir. İnsanlar doğumuyla birlikte kazandıkları hakları “erkek-kadın” olarak değil, “insan” olarak elde ederler. Zaten elde ettikleri ve zaten hakları olduklarını da daha sonra “bak size hak verdim” diye başa kalkamazsınız. Bunun için atacağınız her adım, sizin ayrımcılığınızı dışa vurur.
***
Diğer sorunlarda da bu böyle…
Kürtlere bir hak söz konusu olduğunda, onun “insan” kimliğinin dışına çıkarak etiketleyip “Kürt” kimliğinden dolayı hak vermeye kalkarsanız, samimiyetiniz sorgulanır.
Her insan dilini özgürce kullanabilmeli, dinini yaşayabilmeli, kültürünü ve yaşantısını belirleyebilmeli. Sonra her insan dilediği şekilde giyinmeli, dilediği konuda eğitim alabilmelidir. Bunu yaparken “etiketlendiği” kendisine bir engel teşkil etmemelidir. Bu etiket, bazen Türk olur, bazen Kürt, bazen Alevi olur, bazen Sünni, bazen Ermeni, bazen Müslüman. Hâsılı, insan hakkı verilirken veya istenirken etiketlerden dolayı değil, insan olmaktan dolayı istenebilmeli ve alınmalıdır.
Zalimler, zulme uğrayanlar, mağdurlar, mağdur edenler gündeme geldiğinde olaya “etiketle” yaklaşıyor, bu da algıyı güçlendirmekle kalmıyor, “karşı tepki” oluşmasını da sağlıyor. 
Yoksa, kimsenin kimseye hak verme konumu yok. O’nu zaten yaradan önceden vermiş.
Twitimden Seçmeler
Meral Akşener, 28 Şubat’ta komutanlara, başörtüsüne en son Fransız askerlerinin el uzattığını hatırlatmış. Yürekli ve doğru bir çıkış.