“Bütün dünyanın kıskandığı, Osmanlıyı yeniden diriltecek, üç kıtaya hükmedecek” diye tanıtıldı bize Recep Tayyip Erdoğan.
Türkiye tarihinde görülmemiş oy oranlarıyla, üç kez üst üste seçim kazandı. Tek başına iktidar oldu. Hatta Türkiye’nin yönetsel yapısını değiştirip, Başkanlık sistemini getirmek için hazırlıklara başladı. Bu konuda çeşitli girişimlerde bulundu.
Muhalifler olarak ne söylesek alay edildi bizimle. “Yarım yüzyıldan beri iktidar olamamış muhalefet partisi. Gittiği yeri kurutan, bulunduğu yerde ot bitmeyen, kıtlıklarla, ekmeğin karneye bağlanmasıyla anılan, CHP zihniyeti.” gibi çeşitli sıfatlarla anılır olduk.
Derken bir gün, “Futbolculuk yaşamında da her maçta saç-baş yolduran, en kolay golleri atamayan, a cma imkânsız bir topu gole çevirerek, tüm yurdu sevince boğan” Hakan Şükür yine yaptı yapacağını ve ‘golünü atıp’ istifa etti…
İşte o sabah bir kıyamet koptu!
İki Bakanın istifasından sonra, Of’lu Bakan Erdoğan Bayraktar “Ne yaptıysak birlikte yaptık. Ben istifa ediyorsam, neden sen de etmiyorsun.” dedi mi?!
Buna yanıt sert oldu: “İçimizdeki çürük elmaları ayıkladık.”
Bir düşünün 75 milyonluk bir ülkede tek başınıza iktidar olmuşsunuz. Bu 75 milyon insan arasından, herkesi seçebilecekken, bu insanları seçip, bakan yapmışsınız. Bütün sırlarınızı paylaştığınız bu insanlar belli suiistimallere karışmış. Buradan iki şey çıkar:
-Ya Erdoğan Bayraktar’ın dediği gibi her şeyi birlikte yaptınız.
-Ya da en yakınınızda görev verdiğiniz insanlar sizin bilginiz dışında bazı işler çeviriyor…
Her iki durumda da, bırakın dünya lideri olmayı, vasat bir lider bile olamamışsınız demektir ve derhal istifa etmeniz, hatta siyaseti tamamen bırakmanız gerekir.
Cemaat konusuna gelecek olursak:
Bizzat kendiniz “Bir suç örgütü var. Ortada bir çete var. Paralel devlet var. Bunlar Türk Ordusuna kumpas kurdu. CHP Genel Başkanına komplo hazırlayıp istifasını sağladı.” diyorsunuz
Şimdi sormazlar mı “On bir yıldır tek başına iktidarsın. Dünya liderliğine soyunmuşsun. Bırak demokrasi ile yönetilen bir ülkeyi, bir çadır devletinde, hatta bir aşirette bile böyle bir yönetim zafiyeti oluşması mümkün değildir. Bir yasadışı örgüt, bir paralel devlet yapısı bunları yaparken, sen neyle meşguldün?” diye…
Üstelik daha birkaç ay önce “Ne istedilerse vermedik mi?” diyerek, adeta bu örgüte desteğini itiraf eden sen değil miydin?
On bir yıldan bu yana devam eden devleti dönüştürme mücadelesinde, önce milli eğitim, adalet, sağlık, emniyet, bürokrasi ve devletin daha birçok kurumunu cemaate teslim edip, 17 Aralık Operasyonundan itibaren de bütün bu kurumlardan cemaati tekrar ayıklamaya çalışmak, adeta iğneyle kuyu kazmak gibi bir şeydir. O nedenle ne kadar başarılı olunacağı, ya da başarılı olacak kadar iktidarda kalınabileceği çok net değil.
AKP artık yazarıyla-çizeriyle, örgütüyle, devletin resmi makamlarıyla bu ayıklama operasyonunun içindedir. Dolayısıyla bu yoğunluktaki bir Cemaat çatışmasından başını kaldırıp, yerel seçimlere nasıl hazırlanacağı da merak konusudur.
O nedenle AKP’nin gidişini hızlandırmak anlamında, önümüzdeki yerel seçimler bulunmaz bir fırsat gibi görünmektedir.
AKP tam olarak zayıf yakalanmıştır.
Olasılıkla, cemaatin daha birçok atağı olacak, AKP daha da zayıflayacaktır.
Bu sefer de gol olmazsa, artık maçı bırakmakta yarar var demektir…