Ne Hasan mutluydu, ne Ayten!

Aslında iki kesiminde müzik zevkinin olmadığı, “borularının öttüğü” zaman çaldıkları düdükten belliydi. Her darbe döneminde davudiden daha sert sesiyle merhum Hasan Mutlucan’ın “darbe türküleri”ni dinlemek zorunda kalırdık. Halkın iktidarı gözükmeye başladığındaysa henüz yeni yitirdiğimiz merhum Ayten Alpman’ın “Memleketim” şarkısını dinletirlerdi. Aslında ikisi de ucubeydi. Ucubeliği, yazıldığı ruhla, okunduğu ruhun farklılığındaydı. Mutlucan, “işgale karşı” bir zaferi […]

Aslında iki kesiminde müzik zevkinin olmadığı, “borularının öttüğü” zaman çaldıkları düdükten belliydi.
Her darbe döneminde davudiden daha sert sesiyle merhum Hasan Mutlucan’ın “darbe türküleri”ni dinlemek zorunda kalırdık.
Halkın iktidarı gözükmeye başladığındaysa henüz yeni yitirdiğimiz merhum Ayten Alpman’ın “Memleketim” şarkısını dinletirlerdi.
Aslında ikisi de ucubeydi.
Ucubeliği, yazıldığı ruhla, okunduğu ruhun farklılığındaydı.
Mutlucan, “işgale karşı” bir zaferi çağrıştıran türküler söylerdi.
Çanakkale’ye düşman ayağı basmasın, yurdumuz işgale uğramasın, milletimizin ırzına geçilmesin, onuru ve şerefi ayaklar altına alınmasın ve tabii ki özgürlükleri esarete dönüşmesin diye verilen mücadeleyi kendi üslubunca yorumlardı.
Darbeciler ise düşman askerinin yapmadığı işgali kendileri yapar, sonra da Hasan Mutlucan’ın bu pisliği temizlemesini isterlerdi.
(Bir Hasan Mutlucan yerine bir milyon Hasan Mutlucan gelse onların pisliği örtülmezdi ya, İnşallah Silivri temizler…)
Hem işgalcilerdi, hem hainlerdi, hem de müzik kulakları yoktu veya müzikle işkence yolunu seçmişlerdi.
Elbette bu merhum Mutlucan’a haksızlıktı.
Her on yılda bir yıldızı parlar ama hiç kimse onun sesini duymaktan haz etmezdi.
Hatta hasbelkader bir programda sesini duyan olsa eve makarna, pirinç, bulgur, şeker stokuna başlardı.
Hani darbe gelecek, bütün darbecilerin beceriksizliğiyle ülkede karaborsa yaşanacaktı. Çünkü bir mangayı idare etmekten aciz olanların ülke yönetmeye kalkışması, koca bir ülkeyi kıtlık içinde bırakması demekti.
Buna rağmen de beceriksizliklerini, zalimliklerini ve hainliklerini Hasan Mutlucan’ın zevksiz türküsüyle unutturabileceklerini sanıyorlardı.
Sonunda Mutlucan, hakkın rahmetine kavuştu.
Darbecilerin günahını çekmekten usanmıştı.
Hayat çok zor geliyordu.
“Özgür” olmak istedi, öte diyara göç ederek özgürleşti.
Yoksa hep “esir türkücü” olarak kalacaktı.
***
Mutlucan’ın bir diğer versiyonuysa önceki gün kaybettiğimiz merhum Ayten Alpman’dı…
Çalıntı bir müziğin üzerine yazılan Memleketim şiirinden oluşan şarkı, birilerince “Milli Marş” seviyesine yükseltilmişti.
Hani kendi çocuğuna yazdığı ucube şiiri “Andımız” diye yutturmayı beceren Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Dr.Reşit Galip gibi…
Birileri hep bir şeyler yutturmayı becerdi.
Veya borularının öttüğü zamanda dayattıklarını yuttuğumuz sanıldı.
Oysa yuttuğumuz, içtiğimiz kızılcık şerbetinden başkası değildi.
Hiçbir zaman yutmadığımız, ilk sivil seçimde onların işaret gösterdiğine oy vermeyerek de anlatmaya çalıştık.
Bu bazen Demokrat Parti oldu, bazen Anavatan Partisi, bazen de AK Parti…
Ama asla onların istediği olmadı, sadece anlamadılar…
Zaten istedikleri olmayınca, kendi fikirlerini iktidarda göremeyince darbeye teşebbüse yeltendiler. Bazen becerdi, bazen de ellerine yüzlerine bulaştırdılar.
Ve AK Partiyle birlikte ise bütün kirli çamaşırları ortaya döküldü artık onlara “iyi” gözle bakan bile neredeyse kalmadı.
Sadece nemalanan bir avuç azınlık…
Hani fikirleri iktidar olsun diye çırpınan son kırıntılar.
Ayten Alpman da, bu türlerin “coşturan”ıydı…
O kadar güzel şarkıları vardı ama sadece Memleketim şarkısıyla yeteneği de kısıtlandı, geleceği de…
Ne bir şey kazanabildi, ne bir şey üretebildi.
Irkçı darbecilerin her platformda çaldırdıkları şarkıya telif ücreti ödeselerdi, şimdiye Ayten Alpman Türkiye’nin en zengin şarkıcısı olarak öte yana göç etmiş olacaktı.
Hiç kimseye hayırları dokunmadığı gibi ne Hasan Mutlucan’ı mutlu edebildiler, ne de Ayten Alpman’ı…
Sadece bizi gıcık etmek için iki güzel insanın sesini kullandılar.
Ona rağmen de bizi elde edemediler…
Bilmiyorlardı ki, Hasan Mutlucan’ın o davudi sesiyle dediği gibi;
Olur mu böyle olur mu?
Evlat babayı vurur mu?
Sizi vatan hainleri
Bu vatan size kalır mı?
 
Twitimden seçmeler
Duvarında ‘Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir’ yazan TBMM’yi işgal edenler de, darbe dönemlerinde 23 Nisan’ı kutlamıştı. Trajikomik.

Exit mobile version