Nemrut Dağı, dünya genelinde insanların ziyaret ettiği, güneşin doğuşunun izlendiği tarihi bir yerdir. Geçen yıl orayı ziyaret ettiğimde, durumu ve ortamı görüp, “Bu ülke ne kadar sahipsiz” diye düşünmüştüm.
Hafta sonu bulunduğum Menderes ilçemizin Özdere beldesinde de aynı şeyi hissettim…
Güzel ve temiz bir denizi var Özdere’nin. Gelgelelim, bu temizlik ve güzellik, gezi teknelerinin veya Kuşadası’ndan geçen bir geminin sintine suyunu denize salmasıyla sınırlı.
Bir düşünün, kıyıdaki binlerce insan, güzel bir deniz sefası yapmak için, 3-5 gezi teknesinin o gün sintine suyunu denize salmaması ya da eğer saldıysa, henüz kıyıya ulaşmamış olması için dua edecek. Aksi halde kıyıya gidip şemsiyenizi şezlongunuzu kumsala kurup, suya dalma hesapları yaparken bir de bakıyorsunuz ki, sahile iki-üç metre mesafede sarımtırak bir tabaka, adeta sırıtarak size meydan okuyor…
“Gireceğin varsa, göreceğin de var” dercesine.
Eğer denize çok hasret kalmışsanız, pisliği elinizle kolunuzla ittirmeye çalışarak, aradan geçip açıklara doğru yüzmeye çalışıyorsunuz. Yani kimse size girme demiyor. Sizin meşrebinize, tiksinme ölçünüze bağlı…
Belediye “Bizim ne yasal olarak ne de kadro anlamında bir müdahale şansımız yok” diyor. Zaten olsa, en azından Gençlik Parkı’nda bulunan ve içinizden “Böyle bir koku nasıl bir maddeden geliyor olabilir?” diye düşündüğünüz tuvaletlere bir çözüm bulunurdu…
Bir zamanlar Aydın Valisi olan Rahmetli Recep Yazıcıoğlu, bu tür olayların önüne geçmek amacıyla uçak almıştı valiliğe. “Hem kıyılarımızın temizliğini koruyoruz hem de kirleten gemileri havadan anında belirleyip, büyük cezalar kesiyoruz” diyordu.
Devlet büyüklerimizin üçer-beşer uçağı varken bu işlere de bir basit uçak ayrılamıyor mu acaba?
Ya da “İzmir’i Mogadişu’ya benzeten” Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü yetkililerimiz bu konuda bir şey yapamazlar mı?
Bu gezi teknelerinin yıllık kazancını ödeyerek, barınaktan ayrılmamasını sağlasalar bile, vatana millete yine de büyük hizmet yapmış olurlar bence…
***
Şehir Plancılarının iktidar ile imtihanı devam ediyor.
Gezi Parkı etkinliklerinden sonra, Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Gaziantep’e sürgün edilmişti. Şimdi de Beylikdüzü Belediyesi’nde görev yapan İstanbul şube yönetim kurulu üyemiz Gürkan Akgün’ün işine son verildiğini öğrendik.
Bu arada sisteme ayak uyduranlar da yok değil. Nasıl mı?
Ankara’da yıllardan beri devam eden bir mücadele var: Melih Gökçek’in ODTÜ arazisinden yol geçirme çabaları ve ODTÜ’nün bu duruma direnişi…
Sayın Gökçek en sonunda Ankara Ulaşım Ana Planı (AUAP) hazırlatmaya karar vermiş. Bunun için de Gazi Üniversitesi ile bir sözleşme imzalamayı uygun bulmuş. Böylece hem ODTÜ bu işin dışında tutulmuş hem de “Üniversite ise üniversite işte kardeşim, daha ne istiyorsunuz?” demek istemiş.
Sevgili Gazi’li meslektaşlarım ve değerli hocalar: Öncelikle hayırlı işler olsun. “Şehir Plancısı yetiştirmek maksadıyla” kurulmuş bir üniversitenin (bkz. ODTÜ’ nün kuruluş öyküsü), bulunduğu kentin ulaşım planları hazırlanış sürecinin dışında tutulması bana pek manidar geldi. Ya size?
Umarız ki, hazırladığınız planlar ‘sipariş’ üzerine hazırlanmaz ve planda ODTÜ’nün ortasından yollar-tüneller geçirilmez. İzliyoruz şimdilik…
***
Nazım’dan bir şiiri paylaşmak geldi içimden nedense:
Çay, Simit ve Peynirle
Basit yaşayacaksın basit,
Mesela, susayınca, su içecek kadar basit.
Dört çıkacak, ikiyle ikiyi çarptığında.
Tek düğmesi olacak elindeki cihazın,
Tek bir düğme, tek bir cümle gibi.
Sevince, lafı dolandırmadan söyleyeceksin,
Seni seviyorum gibi…
Basit bir öpücük yetecek sana,
Basit, sıcak bir öpücük ve o öpücükle dolacak tüm günlerin.
O öpücük için yapacaksın, hayatının kavgasını,
O öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.
Kabak çekirdeği verecek sana, rakamların veremediği mutluluğu.
El yazısıyla yazılmış, eğri büğrü bir mektup olacak.
En değerli kâğıdın, hep yanında taşıdığın, atmaya kıyamadığın.
İki harekette giyiniverecek, iki harekette soyunuvereceksin.
Kısacık olacak, uyanman ve sokağa çıkman arasındaki süre…
Kısacık olacak sıcacık kollara dolanman,
Kendin bile, anlayabileceksin yazdıklarını,
Bakışların bile anlatabilecek kendini.
Beklentilerin de basit olacak,
Kaf dağının, önünde bekleyecek mutluluklar,
Bir ıslıkta bulabileceksin, en uzun dostluk romanını,
Ya da, bir damla gözyaşı yaşatacak sana, hayatının en ucuz romanını.
Pankreasının sağlığına dua edeceksin, kapatırken gözlerini.
Bir kaşarlı tost olacak aradığın,
Nasıl oturacağını, bilemediğin sofrada,
Parmakların en kıymetli çatalın.
Yine aynı parmaklar çözecek,en karmaşık denklemleri.,
Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana kontrplak bir gitarda,
Doğru basılmış bir fa diyezin mutluluğunu,
Parfümün temizlik kokacak,
Bilmiyorum diyeceksin, bilmediğinde ve çok normal olacak bilemediğin…
Saatin sadece saati gösterecek,
Telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın,
Küçük bir not defteri olacak bilgini en hızlı sayan.
Basit yaşayacaksın basit
Sanki bir gün yaşamın sona erecekmiş gibi basit,
Çay, Simit ve Peynirle…