Yılın en bi şeysi!

Bugün kim ne derse desin, hiç umurunda olmayacaktı. Bazen vurdumduymaz olmak gerekiyordu. Bırakın kim ne derse desin, alacağı olan beklesin, borcu olan vermemeyi sürdürsün. Bugün onun günüydü. Kimseye çatmaya, kimseyle ağız dalaşı yapmaya ve kimsenin kalbini kırmaya niyeti yoktu. Bugün yüzünden gülücüğü eksik etmeyecek… Bugün herkese selam verip, selam almayı ihmal etmeyecekti. Hatta sabah erkenden […]

Bugün kim ne derse desin, hiç umurunda olmayacaktı. Bazen vurdumduymaz olmak gerekiyordu. Bırakın kim ne derse desin, alacağı olan beklesin, borcu olan vermemeyi sürdürsün.
Bugün onun günüydü.
Kimseye çatmaya, kimseyle ağız dalaşı yapmaya ve kimsenin kalbini kırmaya niyeti yoktu.
Bugün yüzünden gülücüğü eksik etmeyecek…
Bugün herkese selam verip, selam almayı ihmal etmeyecekti.
Hatta sabah erkenden kalkıp, çay ocağına gitmeyi düşündü.
Lüks bir kahvaltıyı hak ediyordu ama simit çaya devam etse de kıyamet kopmazdı.
Hem çay ocağının müdavimleriyle konuşur, gündemi tartışır, arada kendisinden bir şeyler aktarırdı.
Bu duygularla gözleri ağırlaştı, sıcacık yatağında mışıl mışıl uykuya daldı.
Niyet ettiği gibi sabah erkenden kalktı, elini yüzünü yıkama faslından sonra elbiselerini giyinip, uyuyan eşini uyandırmadan kapıdan sıvışmaya çalıştı ki, eşi uyandı.
Yanağına sabah öpücüğü kondurup, çıkmayı düşünüyordu. Eşi uykulu gözlerle “gelirken bir kilo et, bir de tavuk al. Ha bir de yağ, iyisinden olsun” dedi ve kaldığı yerden uykusuna devam etti.
Kapı kapandı ve kahramanımız sabahın ilk ışıklarıyla birlikte en güzel günü yaşamaya doğru adım attı.
Bugün önemli bir gündü…
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günüydü…
Yılın gazetecisi seçilmişti.
Yılın yazarı…
Yılın en iyi haberini yakalamış, yılın en iyi fotoğrafını çekmişti.
Yılın en iyi röportajı ondaydı.
Yılın en iyi analizini yapan da oydu.
Hatta yılın en iyi karikatürünü bile çizmiş, mizahını bile yapmıştı.
Yok yoktu anlayacağınız; tek başına bir ordu gibiydi.
Bütün “enler” onda toplanmış, bütün başarılarda onun imzası vardı.
Bugün çok güzel bir gün olacaktı, çok güzel…
Önce niyet ettiği gibi çay ocağına gitti.
Önce bir simit almıştı, masaya koyup, çayla birlikte midesine indirirken, sabahçı kahvesine doluşanlarla da sohbet etti, havadan sudan konuşma yerine gündemin nabzını tuttu.
Gazeteci ve üstüne yazar olduğunu da biliyorlardı. Onlar da gündemin değerlendirmesini canlı canlı, kanlı kanlı ondan almak istediler, o da hiç esirgemedi.
Ne de olsa bugün onun en mutlu günüydü, bugün ödüle doyacağı gündü. Yeni yetme gençlerin deyimiyle ödüllerin dibine vuracaktı, adamın dibiydi o…
Zamanı değerliydi, öyle aylak aylak kahve köşelerinde oturacak birisi değildi.
Oradan kalktı, görevini yapmaya başladı.
Akşama hazır olmalıydı…
Gazeteye haberlerini ve yazılarını yetiştirip, etkinliğin yapılacağı salona doğru yol aldı.
Çok mutluydu ya, çok mutluydu…
Bugün bütün sorunlarını unutmaya söz vermişti, ne borçlarını düşünecek, ne ödenmeyen taksitlerini, ne de vefasızlıkları…
Bugün onun günüydü ve hiç kimse bu mutluluğu bozamazdı…
Akşam çok güzel sükse yaptı…
“Yılın en bi şeysi” olarak bütün ödülleri topladı.
Biraz da başkalarına bırakmıştı.
Ödülün arkası mı gelir. Herkese “en bi şeysi” bulmak zor olmasa gerekti.
Protokol vardı, meslektaşları vardı, sivil toplum kuruluşları, bürokratlar, siyasete soyunanlar, sonra geri giyinenler…
Ve okurları vardı, en önemlisi onlardı…
Yaptığı işte “en iyi olmanın” hazzıyla çıktı sahneye, aldı ödüllerini, eline mikrofon verdiklerinde yutkundu…
Cebi aklına gelmişti, cüzdanını düşünmüştü, borçlarını ödeyememiş, belki icra kapıya dayanmak üzereydi…
Yutkundu, “şey” dedi, “teşekkür ederim” diyebildi ama zar zor…
Olsun, bugün moral bozmanın zamanı değildi, varsın biraz da onlarınki bozulsundu…
Programdan sonra meslektaşlarıyla, yakın dostlarıyla sevincini paylaştı.
Oturdular, uzun bir süre sohbet ettiler.
Vakit epey ilerlemişti, kalkıp evin yolunu tuttular.
Biraz buruk girdi eve, geç olmuştu, sevincini eşi ve çocuklarıyla paylaşacak, ödüllerini gösterecekti ya, “uyumuşlardır şimdi” diye düşündü.
Sessizce kapıyı anahtarıyla açtı, ödüller dolu paketi salona, sehpanın üzerine bıraktı ve pijamalarını giyinmek için yatak odasına geçti.
Eşi sese uyanmıştı, hâlbuki o kadar da dikkat etmişti.
“Hoş geldin” dedi, eline baktı boştu…
“Salonda” dedi kahramanımız, gururla…
Eşi salona yöneldi ve sehpanın üzerindeki kutuyu açıp, içine bakmasıyla da, aldığı gibi kapının önündeki çöp kutusuna bırakması bir oldu.
“Bunlar karın doyurmuyor hayatım, sen benim siparişlerimden haber ver!” dedi ya bizimki çoktan uyumuştu…
Numaraydı belki ama uyumuştu işte…
Tweetimden seçmeler
Akıllı olmak, kendini geliştirmek, sürekli öğrenmek, bilgiyle donanmak, ekonomik durumunu düzeltmez. Zahmetsizce senden daha çok kazanırlar!

Exit mobile version