Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

YOK BİRBİRİMİZDEN FARKIMIZ

CHP’deki siyaset yıllarımda, sokaklarda

CHP’deki siyaset yıllarımda, sokaklarda çalışma yaptığımız her seçimde şunu gördüm: “Baykal partinin başında olduğu sürece ben CHP’ye oy vermem.”
Buradan yola çıkarak, “Demek ki Baykal partinin başından gitse, fazladan yüzde 10 oyumuz olacak.” diye düşündüm hep.
O nedenle Kılıçdaroğlu partinin başına geçtiğinde, artık sokakta “oy vermem” diyen kimse kalmayacağını umarak, çok sevindim açıkçası.
Kılıçdaroğlu hep samimi, açık sözlü, koltukta gözü olmayan bir portre çiziyordu benim gözümde. Ekiplere, kulislere, hiziplere bulaşmamıştı. Herhangi bir şaibesi yoktu. Tertemiz bir siyasetçiydi.
‘Soros’ ya da ‘TESEV’ dedikodularını da hiçbir zaman itibar etmedim.
Kendi çapımda kendisine destek yazıları yazdım. Çünkü Alevi olmadığım halde, Alevilerin dünyaya bakışı ve hoşgörüsüne inanan bir insandım hep.
Aslında hala da öyleyim.
Ekmeleddin İhsanoğlu ‘çatı adayı’ olarak ortaya atıldığında herkes gibi ben de çok şaşırdım ve tepki gösterdim. Kabullenemedim bir süre. Ancak “Herhalde bir bildiği vardır. Sonuçta CHP’li bir aday çıkarıp kaybetmek yerine, ılımlı bir adayla ortak pota oluşturup, Erdoğan’a karşı bir rakip yaratmaya çalışıyor olmalı.” diye düşündüm. Yani bunun bir hesaba-kitaba dayandığına inanmak istedim. Benimseyemesem de, özellikle sosyal medyada “Ekmel Abi” söylemini dillendirerek, belki de kendimce ‘sempatik’ göstermeye çalıştım İhsanoğlu’nu. Böylece seçimler geldi ve seçim günü ‘tıpış tıpış’ gidip oyumuzu kullandık.
Ama maalesef sonuç ortada.
Aslında Gandi Kemal koltuğa oturduktan sonra her şey değişmeye başladı maalesef. Bir seçim, iki seçim, üç sesim… Hiç ‘oralı’ olmamaya başladı.
Benim kafamda yarattığım Kılıçdaroğlu, bırakın kimsenin istifa et demesini, başarısızlığı hissettiği anda orada kimsenin tutamayacağı bir insandı.
Şimdi çeşitli bahanelerle, ulusalcıları ya da sandığa gitmeyenleri suçlayarak, işin altından kalkma yolları aranıyor…
Peki, seçmenini sandığa götüremeyen kim? Ben miyim? Eğer bensem, istifa etmeye hazırım.
Ayrıca, yeri gelmişken, bazı CHP seçmenleri sandığa gitmemiştir, doğrudur. Ama en azından MHP’liler gibi Tayyip’e oy vermemiştir.
Peki, ‘ulusalcılar’ diye bilinen grubun, partiden ayrı düşmeye başlaması hangi politikalar sonucu gerçekleşti? Bunları sorgulayan var mı?
Üstelik sadece ulusalcılar mı çalışmadı? Daha altı ay önce, ikinci, üçüncü, hatta dördüncü kez koltuklarına ‘atanan’ belediye başkanları çalıştı mı? Sokakta Aziz Abi’yi ya da herhangi bir ilçenin belediye başkanını gördünüz mü?
Seçime iki gün kala, hala Balçova’nın bütün caddelerindeki billboardlarda ‘baby face’ başkanım Çalkaya’nın posterlerinin olduğunu sadece ben mi gördüm?
Aslında hepimiz biliyoruz ki, her partide kıç kılları mevcut. Sadece kimin de daha az, kiminde daha çok!
“Kılıçdaroğlu kurultaya gitmelidir.” Haykırışları ayyuka çıkınca, iki gruptan deli gibi tepki yağmaya başladı sosyal medyadan:
1- “Arkadaşlar ne yapıyorsunuz siz? Kılıçdaroğlu Alevidir. CHP’nin tarihinde ilk kez bir Alevi genel başkanı olmuştur. Harekete geçin ve muhalifleri sıkıştırın. Çalışmadılar propagandası yapın” şeklinde talimat alan grup.
2- Şayet Kılıçdaroğlu giderse, Süleyman Demirel’in partiye yerleştirdiği (Aytun Çıray, Mehmet Haberal gibi) kişilerin hiç şansının kalmayacağına inanan diğer grup.
Bu iki grup şu an ‘hayasızca’ Kılıçdaroğlu istifa etmeli diyenlere saldırıyor ve hatta faşistlikle suçluyorlar onları.
Üçüncü bir grup var ki, onlar da “Dur bakalım ne olacak. Acele etmemek lazım. Önümüzde genel seçimler var.” diye kimin güçlü çıkacağını izlemeye çalışıyor.
Elbette bu arada, Süleyman Demirel’in Sayın Kılıçdaroğlu’nu arayarak istifa etmekten vazgeçirdiği iddiası da manidar.
Sonuç her ne olursa olsun. Kılıçdaroğlu güç kaybetmiştir ve bundan sonra sıradanlıktan kurtulamayacaktır. Ama bunu söylemek için yürekli olmak gerektiği için şimdilik kimse bunu net olarak ortaya koyamamıştır.
Örneğin yerel seçimlerde Aziz Abi’nin “İllaki benim kankalarım aday olacak. “ ya da “Şu adam beni takmadı, aday olamayacak.” şeklinde belirlediği aday listelerinden ötürü kaybedilen ilçelerde, bu seçiminde bütün oylar AKP oylarından fazla çıkmıştır.
Peki, partinin hangi organı bu konuda Aziz Abi’den hesap soracaktır sizce? Partide böyle organlar var mı?
9 Ağustos günü Facebook hesabımdan şunu paylaşmışım: “İzmir’de yaşanan cumhurbaşkanlığı seçimine karşı ilgisizliğin temelinde ‘Eyyy Kılıçdaroğlu, madem ekipten birini genel başkan yardımcısı yapmadın, hadi örgütleri, belediyeleri çalıştır da görelim’ mesajı mı var?!”