ENKAZ ALTINDA DEVLET ARANIYOR!

ENKAZ ALTINDA DEVLET ARANIYOR!

Türkiye, coğrafyasını yıllardır “sarsıntıya alıştıran” bir ülke. Ancak bu sarsıntı, yalnızca yer kabuğunun kıvrılması değil; aynı zamanda hafızamızın çatırdaması, toplumsal vicdanımızın kırılması ve güven duygumuzun paramparça olmasıdır. Devlet her depremden sonra “hazırız” derken, aslında kelimenin içini boşaltmakta, “hazırlık” kavramını da enkaz altına gömmektedir. Hazır olmak, birkaç göstermelik toplantı ve kameraya verilen ciddiyet pozu değil; yurttaşın korkusunu, çaresizliğini, öfkesini ve kırılganlığını hesaba katan, somut ve sistematik adımlar atmaktır. Bizde ise hazır olmak, ekranlarda “tedbirli olun” mantrasıyla servis edilen pahalı bir illüzyondur.

Yönetim, depremle mücadeleyi öylesine hafife alıyor ki, sanki enkaz altında kalanlar değil, sadece yıkılan binalar “zor durumda.” Oysa yıkılan sadece beton değil; vatandaşın devletine duyduğu güven, adalete olan inancı ve yarına dair umudu da yerle bir oluyor. Bu kırılmanın psikolojik faturası ise, her deprem sonrası patlayan “bir bina daha çöktü, birkaç hayat daha gitti” haberlerinde giderek ağırlaşıyor.

En trajikomik olanı ise deprem yönetimi ile siyaset arasındaki tuhaf uyum… Kaderle savaşmak yerine kaderle dans eden bir anlayış hâkim. “Deprem olsa da olur, rant bitmesin yeter” mantığı, adeta resmi politikamız haline gelmiş. Oysa “önlem” dediğimiz şey yalnızca mühendislik değil; vatandaşına “seni koruyacağım” diyen toplumsal bir sözleşmedir. Bizde bu sözleşmenin zırhı, kağıttan yapılmış, üstelik en ufak rüzgârda savrulan cinsten. Ve evet, bu rüzgârı estirenler yine aynı ellerdir: Rant baronları ve onların himayesinde hareket eden müteahhitler…

Adliye koridorlarında rant baronlarının kahkahası, beton tozuyla boğulmuş mahkeme salonlarında yankılanırken, kader tokmağını vuran yargıçların sesi ile öyle bir uyum içindedir ki; sonunda enkaz altında kalanlar suçlu ilan ediliyor ! Bina aşağı düşerken sen kendini neden havaya fırlatmadın mizahı yakındır!

Deprem tatbikatları ise hayatın bir oyunmuş gibi sahnelendiği tiyatrolar. Evet, provada herkes yerinde koşar, bağırır, kurtarır; ama gerçek depremde kurtarılan yalnızca sistemin acziyetidir. Çünkü gerçek trajedi, sadece yıkılan evler değil; bir toplumun “kendini güvende hissetme” hakkının sistematik biçimde gasp edilmesidir. Ve bu gasp, öylesine olağanlaştırılmıştır ki, yönetenler “kader” masalını öyle ustalıkla anlatır ki, bir süre sonra evinizin yıkılma sebebi olarak bile sizi göstermeye başlarlar. “Çok çocuk yapsaydınız bina da daha dayanıklı olurdu” gibi absürtlükler, bu zihniyetin kara mizah müfredatına çoktan girmiştir, girecektir!

Toplumsal psikoloji, bu sürekli tekrarlanan felaket döngüsüne karşı sessiz değil. “Her sarsıntı bir travma, her enkaz bir hafıza” derken, aslında sürekli bir travma hâli içinde yaşayan bir toplumdan bahsediyoruz. Korku ve çaresizlikle örülmüş bu belirsizlik coğrafyasında, deprem yönetiminin acziyeti, “güvende değiliz” duygusunu bir virüs gibi yayıyor. Psikolojilerimiz ise, kendini Nirvana’da zanneden bir siyasi mühendisliğin esaretinde, düşünce enkazlarının altında yaşamaya zorlanıyor. Ve biz şunu biliyoruz: Zihinsel enkazlar kaldırıldığı gün, yönetenlerin cehalet argümanları birer birer çökecek; herkesin çıplak gerçeği göreceği o gün, belki de en büyük sarsıntı o olacak.

Sonuçta, Türkiye’nin deprem yönetimi “sarsıntı”yı hâlâ sadece fiziki bir olay olarak gördükçe; biz hem yer kabuğunun hem de yönetim anlayışının yarattığı enkazların altında kalmaya mahkûm olacağız. Çünkü deprem yönetimi yalnızca teknik bir mesele değil; bir toplumun kendi geleceğine bakışının aynasıdır. Ve o aynada, yorgun, korkmuş, güvensiz ama hâlâ hayatta kalmaya çalışan bir halkın silueti var. Ne yazık ki bu halk, yöneticilerinin istifini bozmadan enkazın kenarından izlediği bir tiyatronun figüranları olmaya devam ediyor !

DİPNOT :

Deprem olmQuş, televizyon kanalları mikrofonu bir vatandaşa uzatıyor:
— “Depreme hazırlıklı mıydınız?”

Adam gülerek cevap veriyor:

— “Tabii ki! Evimizi sağlam yapmayan müteahhidi, denetlemeyen belediyeyi ve kontrol etmeyen devleti baştan tanıyorduk.”

Bu düzeni birbirini tanıyanlar, sizden bizden olanlar oluşturdu!

Exit mobile version