Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muhammed Mustafa Dicle

Hayal Yolu

Biliyor musunuz, bazen bir söz kalbinizin tam ortasına dokunur. Günlük koşturmaların içinde fark etmezsiniz ama bir an gelir, durup düşünürsünüz. “İnsan ömrünü kuşatacak bir hayalle yaşamalı…”(Başarı Bedel İster- Nurullah Genç) Ne kadar basit ve bir o kadar derin bir söz. Sahi, ömrümüzü kuşatan bir hayalimiz var mı acaba?

Hayal kurmak bazen çocuk işi gibi gelir insana. “Bu yaştan sonra neyin hayali?” deriz. Ama işte, tam da burada yanılırız. Hayal kurmak çocuklara özgü bir şey değil, kalbi hala atan herkese lazım olan bir umut çiçeği gibi bir şeydir. Bir kere filizlenmeye görsün, ne yaş dinler ne de zaman.

Biliyor musun, bu söz bana hep içten bir gülümseme veriyor. Çünkü gerçekten öyle… İnsan bir hayale sarılmazsa, hayat biraz tatsız oluyor. Sanki koca bir denizde, pusulasız bir gemi gibi. Hangi yöne gitmen gerektiğini bilmiyorsun ama bir yere de varmak istiyorsun. İşte hayal tam da burada devreye giriyor. O, içindeki pusula gibi yön veriyor sana.

Bazen küçük bir şey oluyor o hayal, bazen de kocaman. Ama önemli olan büyüklüğü değil, senin ona olan inancın. Mesela bir gün dünyayı dolaşma hayali kurarsın, başka bir gün bir sahil kasabasında ufak bir evin olsun istersin. Kimse bilmez belki, ama sen bilirsin. O hayal orada durur, ara ara yoklar seni, “Hadi” der, “Unutma beni.”

Bazen zor geliyor hayal kurmak. “Bu yaştan sonra mı?” dersin ya da “Artık geçti.” Ama geçmez ki… İnsan kaç yaşında olursa olsun, içinde bir hayal taşırsa hep genç kalır gibi geliyor bana. Ömrü saran bir hayal, insana nefes aldırır. Bir sabah uyanıp “Bugün bunun için bir adım atayım” dersin. İşte o küçük adım bile içini ısıtır.

Hayal dediğin şey biraz da kalbin sesi gibi. Dinledikçe daha güçlü duyuyorsun. Bir gün o sesi takip edersen, hayat bambaşka bir yer oluyor. Sanki içindeki çocuk elinden tutmuş gibi… Öyle bir his.

Ne diyelim, hayatı güzel yapan o hayaller değil mi zaten?

Bazen yıllar boyu içimizde saklı duran bir hayal, sessizce büyür. Fark etmezsiniz ama oradadır. İşte bir sabah uyandığınızda, o hayal sizi usulca omzunuzdan tutar. “Hadi” der, “Bugün bunun için bir adım at.” İçimizde büyüyen o ses, sanki çocuklukta gizlenmiş bir şarkının nağmesi gibi kulağımıza fısıldar. O hayalin sesi bazen bir kuşun kanat çırpışı gibi hafiftir, bazen de bir rüzgârın fısıltısı kadar güçlü. Onu duymak, hayata yeniden tutunmak gibidir.

Hayalsiz bir ömrün, zamansız bir güne benzediğini düşünüyorum. Her şey aynı, her şey sıradan. Ama bir hayal varsa içimizde, günlerin bile tadı farklı olur. O hayal, sabah uyanmanın sevinci olur; bazen bir dost gibi, bazen bir sırdaş gibi yolculuğunuzda size eşlik eder. Bir hayal, en sıradan günü bile bir maceraya dönüştürebilir. Küçük bir kahkaha, bir fincan çay veya bir kitap sayfası bile hayalinize giden yolda size işaret olur.

Bazen insanlar hayal kurmanın tehlikeli olduğunu söyler. “Gerçeklerle yüzleş, ayağın yere bassın,” derler. Oysa ki hayal, insanı gerçekten uzaklaştırmaz; tam aksine, onu gerçeğe bir adım daha yakınlaştırır. Düşünün bir kere, hayalini kurmadığınız şeyleri nasıl gerçek kılacaksınız? Hayal, bir köprüdür aslında. Gerçekle aramızda kurduğumuz ince ama güçlü bir köprü. Bazen kaygan, bazen sallantılı… Ama hep ayakta.

Bir köy evinde huzurla yaşamak, bir şehirde bir kafeye sahip olmak ya da çok uzak bir ülkede yeni bir hayata başlamak… Kim bilir, belki çok basit bir şeydir hayaliniz. Ama işte o basitlik bile insana ısınarak bakmanın, ömre tutunmanın bir yoludur. Hayal bazen sadece bir sabah yürüyüşünde hissettiğiniz o ferahlamadır, bazen de bir eski dosttan gelen mektuptur.

Geçen gün bir arkadaşımla konuşuyorduk. O da bana “Eskiden hayallerim daha parlaktı, şimdi sanki her şey daha soluk,” dedi. Durdum, düşünmek zorunda kaldım. Zaman geçtikçe hayallerimiz mi yorgun düşüyor yoksa biz mi onlara inanmaktan vazgeçiyoruz?

Bence hayaller eskimez. Sadece biz, onlara uzanmayı unuturuz. Oysa bir akşam günbatımında, denizin kıyısında ya da bir kış günü sıcacık bir kahve eşliğinde o hayaller yine gelip konar omzumuza. Yeter ki, kalbimizin bir köşesinde yer açalım onlara. Hayaller bazen beklemeyi sever. Bir köşede sessizce durur, bizi izler. Onlara döndüğümüzde ise sanki hiç gitmemiş gibi yanı başımızdadırlar.

Hayal dediğin, insanın ömrünü renklendirir. Bizi biz yapan şeydir. O hayal olmazsa, gündelik yaşamın koşuturması içinde kaybolup gideriz. Ama bir hayalimiz varsa, o günler bile bir masala dönüşür. Masalların içinde umut vardır, yenilenme vardır. Hayaller de böyledir, bizi yeniden doğurur.

Bugün size sormak istiyorum: İçinizde saklı bir hayal var mı? Belki uzun zamandır unuttuğunuz, belki de daha yeni filizlenen. Onu çıkarın gün ışığına. Biraz tozunu alın, belki hafifçe gülümseyin. Sonra bir adım atın o hayal için. Bazen bir adım bile hayali gerçeğe dönüştürmek için yeterlidir. Kim bilir, belki bir gün farkında bile olmadan o hayalin tam ortasında bulursunuz kendinizi.

Kim bilir, belki de ömrünüzü kuşatacak şey tam da orada, kalbinizin en derininde bekliyordur.

Bu ayın sözü: “Hayaller, ruhun kanatlarıdır; bizi gökyüzüne taşır.”

Bu ayın şiiri: Attila İlhan – Ben Sana Mecburum

Bu ayın kitabı: Nurullah Genç – “Başarı Bedel İster”

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER