Max Frisch’in, Stiller isimli romanını okumuş muydunuz?
Romanın kahramanı Mr. White İsviçre’ye giderken trende yapılan kimlik kontrolünde, uzun süredir kayıp olan Stiller isimli bir heykeltıraşa çok benzediği gerekçesiyle gözaltına alınıyor.
Adam Stiller olmadığını, başkası olduğunu ısrarla anlatıyor. Ama dinleyen kim?
Stiller’in karısından tutun da savcıya, cezaevindeki gardiyanlara, yengesine, eski arkadaşlarına kadar herkes trende bulunan adamın Stiller olduğunda ısrar ediyor.
İnsanın kendini arayışı ile ilgili nefis bir öykü.
Bir başkası olmadığını, kendisi olduğunu anlatma çabasının yarattığı gerilimle roman sürüp gidiyor.
Türkiye birey özelliklerini tanımlama, inançları dizayn etme çabalarıyla, sosyolojisine travmalar yaşatmaya devam ediyor ! Sosyoloji katmanları arasındaki farklılıkları eritme politikaları, “TEK TİPLEŞTİRME” gayretleri ve asla sorunlarla yüzleşmeme korkusu, Türkiye’ye kaybettirmeye devam ediyor! Korkuya dönüşmüş ezberlerin esaretinde, nutuklarla savrulan siyasi demeçlerin, sosyoloji de karşılık bulması da, sosyologlar tarafından incelenmesi gereken bir olgu ! Herkese kimlik kaybettiren iktidar bileşenleri, inançlarını nötr halde tutan, sürekli bir gücün tahakkümüne muhtaç olan bireyleri kanalize etmesi, bireylerin her şeyi kabullenişini de beraberinde getirdi ! “Ben öyle değilim, O kişi değilim” diyecek yeterlilikte bireyler de, artık sosyoloji sınıfları arasında, MASKELERLE bukalemun psikolojisine hapsoldu!
Güç odaklarının bireyleri dizayn girişimleri, kalabalıklar arasında özelliklerini kaybeden, hayatın tüm katmanlarından özelliklerini “ÇEKEN” bireyler yarattı ! Bulunduğu yere yada konuma göre kostümlerini giyen maskeli bukalemun bireyler, çoğunluğa uyma, görünür olmama refleksleriyle, “ödünç yaşamlara” mahkum olunca, ezberlerin de anlamlı hale gelmesi kaçınılmaz hale geldi ! Kendi içinde kişisel çatışmalar artarak devam ederken, bireyler sosyoloji katmanları arasında “kişilik uyarlaması çabalarını” eksiksiz yerine getirmeye devam etti. Etmeye de devam ediyor! Sınıf çatışmaları, bireyleri yeri geldiğinde insani kalite anlamında, olumlu ivmeye sevk ederken, bu gün geldiğimiz noktada ödünç yaşamlarla kendini sınıflar arasında hayali yaşamlara göre konumlandıran bireylerin, iktidarların tahakküm etme olanakları da artırdığını gözlemlemek lazım ! Çoğunluğun hedefi haline gelen donanımlı bireylerin, zamanla maskeli bukalemun kostümüyle hayata uyarlanış biçimi, ironik rolleri ortaya çıkarsa da, toplumsal öfke kabarma ihtimali şu süreçte dikkat edilmesi gereken bir hadise! Sosyolojinin tüm katmanlarında kendini ifade etme noktasında sıkıntı yaşayan bireylerin arttığını, çelişkili kişiliklerin ortaya çıktığını, galayana gelme ihtimallerinin arttığını görmek gerekiyor! Herkesi aynı potada eritme cehaleti, sınıflar arasında tahammül sınırını zorladığını, kutsal aidiyetlerin üst noktada buluşma, ortak kimlik etrafında toplum bilincine ulaşmasını zorlaştırdığını, sonuçlarının ülkeye çok şey kaybettireceğini görmemek, KÖRLÜK romanıyla müsemma travmaları, akılda tutmak gerekiyor! Zira toplumsal körlük çok şey kaybettirdi !
Nesillerin birbirine devrettiği birikimin önünde set olan anlayışların, bireyin kalitesine yaptığı olumsuz etki nedeniyle, özgürleşemeyen, güdümlü yığınlar yaratılmış, medeni toplumları taklit eden, tavırlarında eğretilik hissedilen prototipler ortaya çıkarılmıştır. İçsel dönüşümünü bir türlü sağlayamayan, toplumsal hayata katılımı olmayan, komutlara duyarlı bu bireylerin, dayatılan kişiliklere gönüllü razı oluşu modern köleler yaratmış, topyekün kalkınma ve bilinçlenme ağır travmalarla sekteye uğratılmıştır. Modern dünya bireyi sürekli olumlu anlamda ileriye doğru donanımlı hale getirirken, Türkiye taklit eden, hazırı tüketen bir toplum olarak bireyin kişiliğini karanlıklarda görünmez kılmıştır! Kendini tanımayan, verilen görevlerle hayatını tüketen Ortadoğu halkları, dünyaya öykünmeye devam edecek, nihayetinde geri kalmışlığın cenderesinde ziftlenerek bocalamaya esir olacaktır!
Cumhuriyet tarihi boyunca kurucu liderin biçtiği misyonla mücadele eden iktidarlar, Türkiye toplumunun bütün kutsal aidiyetlerini belirginleştirerek herkesi birbirine karşı tahammülsüz hale getirmiş, cumhuriyet kazanımlarının yerinde kullanılmasına engel olmuşlardır! Max frisch roman kahramanıyla bireyin özünü kaybedişini resmederken, Türkiye’nin son dönemde uygulamalarıyla bireylerini, birliktelik ruhundan koparışını da resmettiğini varsaymak mümkün ! İktidarların mankurtlaştırdığı bireylerin gelen komutlara sadece bir kez itiraz etmesi çağdaşlığa kapı aralayacak umudu hep olmalı ama özünü kaybeden bireylerin bu esaretten kopuşu kolay olmayacaktır ! Şu soru önemle zihinlerde etiket gibi durmalı ! BİZ KIMIZ, BEN KİMİM? Maskeli bukalemunlar kim? Vereceğimiz cevaplar işin püf noktası !
DİPNOT:
Karatepelilerin çoğu ustaya toptan postal sipariş ediyor. Usta hepsine aynı renkten birer çift yapıyor. Bunlar da bir araya gelip ayaklarını uzatıp oturuyor; bir bakıyorlar, hepsindeki aynı ayak…
Diyorlar ki:
– Ayaklarımız karışmış, şimdi nasıl seçeceğiz bunları?..
Ayaklarını nasıl seçeceklerini bilemiyorlar, seslenip akıldânelerini çağırıyorlar:
– Gel hele, biz ayaklarımızı karıştırdık seçemiyoruz…
Adam geliyor, bakıyor bunların ayaklarına… Sonra gidiyor, bir sopa alıp dönüyor; hangisinin ayağına vurduysa o ‘of’ deyip sıçradıkça herkes ayağını buluyor…
Karatepe’dekiler ayaklarını yitirmişler, sopayı yedikçe ‘of’ deyip sıçrayarak buluyorlar; ülkemizde çoğu kişi kafasını yitirmiş! Kafayı bulmak için de sopa mı yemek gerek?