Her sabah saat 06.00’da gözlerimi açıyorum. Kimine göre delilik, kimine göre disiplin… Ama benim için artık bir yaşam biçimi oldu. Her sabah güne başlarken ilk yaptığım şey, gün doğumunda bir bardak su eşliğinde gökyüzünü fotoğraflamak. Mesleğim gereği danışanlarımdan sıkça bu düzeni nasıl sağladığımı, beslenmeyle bağlantısını ve gerçekten işe yarayıp yaramadığını soran çok oluyor. Bugün sizlere biraz da bu konudan bahsetmek istiyorum: Beslenme ile uykunun birbirinden ayrı düşünülemeyeceği gerçeğinden.
Beslenme ve uyku… İlk bakışta ayrı iki başlık gibi dursa da, aslında biri diğerinin sessiz tamamlayıcısı. Vücudumuzun biyolojik ritmi (sirkadiyen ritim), hem ne zaman acıktığımızı hem de ne zaman uykumuzun geldiğini belirliyor. Bu ritim bozulduğunda ise domino taşı etkisiyle hem uyku düzenimiz hem de yeme alışkanlıklarımız alt üst olabiliyor.
Sabah Erken Kalkmak Herkese Uygun mu?
Öncelikle şunu net söylemeliyim: Erken kalkmak bir yetenek değil, bir alışkanlıktır. Ben de bu düzene bir günde geçmedim. Önce akşam uyuma saatimi düzenledim. Ekran süremi sınırladım, kitap okuma ve zihnimi sakinleştirme ritüeli oluşturdum. Uyku kalitemi artırmak için bir uygulama kullanıyorum. Bu uygulama sayesinde sadece ne kadar uyuduğumu değil, nasıl uyuduğumu da takip edebiliyorum. Çünkü uykunun süresi kadar kalitesi de önemli.
Bu erken saatlerde güne başlamak sadece daha fazla iş yapabilmemi sağlamıyor; aynı zamanda beslenme tercihlerimi de olumlu etkiliyor. Sabah kahvaltımı erken ve kaliteli yapmak, gün boyunca kan şekeri dalgalanmalarını minimumda tutmamı sağlıyor. Uyanır uyanmaz ilk iş olarak su içmek ve 30 dakika içinde hafif ama dengeli bir kahvaltı yapmak, günümün genel ritmini belirliyor.
Uyku Eksikliği: Gizli Açlık Nedeni
Yetersiz uyku, vücuttaki ghrelin ve leptin hormonlarını etkiliyor. Ghrelin, yani “açlık hormonu” artarken, tokluk hormonu olan leptin azalıyor. Sonuç? Gün boyu doymak bilmeyen bir iştah, özellikle karbonhidratlı yiyeceklere karşı aşırı istek… Bu yüzden bazı danışanlarım diyetlerine harfiyen uyduklarını söylese de kilo veremediklerinden yakınıyor. Oysa çözüm bazen sadece daha erken uyuyup daha kaliteli bir uyku çekmek olabiliyor.
Uyku ve Sindirim Arasındaki Denge
Bir diğer önemli nokta da şu: Geç saatlerde yemek yemek hem sindirimi zorlaştırıyor hem de uyku kalitesini düşürüyor. Mide doluyken yatmak, vücudun dinlenmesini engelliyor çünkü sindirim sistemi hâlâ çalışıyor. Bu da sabah yorgun, hatta şiş hissederek uyanmamıza neden olabiliyor. Bu yüzden, akşam yemeklerimi mümkün olduğunca saat 19.00’a kadar yapmaya çalışıyorum. Mide boşken uyumak, bedenin gerçek anlamda dinlenmesini sağlıyor.
Gün Doğumuyla Birlikte Güne Başlamak
Her sabah su içerken gün doğumunu izlemek, sadece ruhsal bir tatmin değil; aynı zamanda biyolojik ritmimi de destekliyor. Doğal gün ışığı, vücudun sirkadiyen ritmini düzenliyor ve melatonin üretimini dengeliyor. Bu da uykuya geçişi kolaylaştırıyor ve sabahları zinde uyanmamı sağlıyor. Bu küçük ama etkili alışkanlık, danışanlarıma da önerdiğim rutinlerden biri haline geldi. Bazıları bu önerimi biraz romantik buluyor; ama deneyenler, etkisini fark ettikçe vazgeçemiyor.
Ne Yapmalı?
Eğer hem beslenmenizi düzene sokmak hem de kendinizi daha zinde hissetmek istiyorsanız, işe uyku düzeninizi gözden geçirerek başlayın. Kendinize gerçekçi bir uyku ve uyanma saati belirleyin. Elektronik cihazlardan uzak bir “uykuya geçiş rutini” oluşturun. Sabahları ise mutlaka su içerek başlayın ve mümkünse güneş ışığıyla buluşun. Unutmayın, sirkadiyen ritminiz sizi yönetmesin; siz onu yönetin.
Son olarak, kendi adıma şunu söyleyebilirim: Uyandığınız saat, yatma saatinizin bir sonucudur. Ve kaliteli bir uyku, kaliteli bir yaşamın en temel bileşenidir. Beslenme ve spor ne kadar önemliyse, uyku da en az onlar kadar hayati. Çünkü dinlenmeyen bir vücut, hiçbir zaman tam anlamıyla “sağlıklı” sayılmaz.
YORUMLAR