Adıyaman’ın zihnine vurulan kelepçeler yetmiyormuş gibi, şimdi de TUTDERE’nin ayağına şifreli bir kelepçe taktılar! TUTDERE, zihinsel olarak Adıyaman’ın simgesel dönüşümüydü. O, “Artık yeter!” diyenlerin, zihinsel girdaplardan kurtuluşunun simgesiydi. Bu öykü, elinde kelepçeleriyle dolaşan; hukuk maskeleriyle perdelenmiş teatral bir kurgucunun kahkahalarıyla son buldu — şimdilik!
Kendi canavarını yaratan bir toplumun, hukuksuzluğa ve adaletsizliğe prim verenlerin; dini ve tevekkülü bir partiye ipotek edenlerin verdiği cesaretle, Nirvana Kuşatıcısı asasıyla her şeye dizayn veriyor.
Tevekkülün ardında aslında öğrenilmiş çaresizlik yatıyor. Toplumun zihnine “SUS” komutuyla ayar veren siyasal anlayış, TUTDERE’nin özgürlük çırpınışlarını bir kelepçeyle susturmaya çalışıyor. Kimse bu teatral seramoniye inanmıyor ama kelepçeden çıkan sesin kime ait olduğunu herkes biliyor. TUTDERE’nin tutuklanması, hukuki bir süreç gibi sunulsa da, asıl olan; Adıyaman’da sandıktan çıkan sonucun cezalandırılması, özgürlük sembolünün cezaya dönüştürülmesidir.
Bu olayın felsefi izdüşümünü anlamak için bakışımızı David Lynch’in o unutulmaz filmi “Fil Adam”a çevirmemiz gerekiyor. Fil Adam, dış görünüşü yüzünden dışlanan, korkulan ama iç dünyası zarafetle dolu bir adamdı. Londra sokaklarında “yaratık” olarak sergileniyordu. Oysa onun çirkinliği, toplumun çirkinliğinin aynasıydı.
Adıyaman’da yaşatılan siyasi komplo arkasına linç gruplarını alan Nirvana tutkunu bir bireyin özgürlük simgesi TUTDERE’nin sosyolojik olarak dışlanması fil adamla müsemma bir hikayedir! TUTDERE’nin kelepçeli görüntüsü sadece bir belediye başkanının düşürülüşü değil aynı zamanda hukuk tanımaz bir siyasi anlayışın bastırılmış öfkesinin korkusunun da yansımalarını taşıyor!
Toplumun bilinç düzeyine göre dizayn edilmiş bir “SİYASİ JENOSİT”uygulanıyor. İktidar bileşenleri, kendi menfaatlerinden olacakları korkusuyla yolsuzluğu muhalefete yıkmaya çalışıyor. Bu çaba, üzerinde durulması gereken psikolojik bir travmaya işaret ediyor. Koltuk sevdasının ardındaki yansıtma dürtüsü; turpun büyüğüyle beslenen lekeleme ivmesi, Nirvana’dan düşüşün göstergesi aslında. Özgürlükten korkan bireylerin, seyislere biat eden atlar gibi güdülerle hareket eden kitlelerin, ortaya atılan siyasi tuzaklara yem olması iktidarın en büyük avantajı. Fakat bu aynı zamanda kopuşların da başlangıç noktası. Sosyolojinin değişen renkleri iktidar için kayba dönüşürken, tevekkülle kendini frenleyen yaşlı nüfus da artık “SUS” komutlarının geldiği yere dikkat kesilmiş durumda.
Rakiplerin Fil Adam’a dönüştürülmesi karşısında vicdanların kelepçeleri ses çıkarıyor. Travmatik geçmişle büyülenen kitlelerin esaretten çıkış sinyalleri, yeni bir umut ihtimali yaratıyor.
Ve şimdi, Adıyaman’ın karanlık sokaklarında yankılanan o metalik “çıt” sesi — yalnızca bir kelepçenin sesi değil; bastırılmış bir çığlığın, ezilmiş bir iradenin, susturulmuş bir halkın haykırışıdır o. TUTDERE’nin bileğine takılan kelepçe, toplumun zihnine vurulmuş son halkadır. Tıpkı Fil Adam’ın yüzüne yapıştırılan o utanç etiketi gibi: “Görünüşünle değil, varlığınla tehdit ediyorsun,” dediler. Çünkü asıl çirkinlik yüzlerde değil, güce tapan kalplerdedir. Ve o kelepçe; yalnızca bir adamı değil, düşünmeyi, sorgulamayı, direnmeyi zincirlemiştir. Adıyaman artık bir şehir değil; kolektif hafızanın distopik bir vitrini. Herkesin izlediği ama kimsenin ses çıkarmadığı bir tiyatroda, sahne gerçeğin değil, iktidarın yazdığı senaryolarla doludur.
⸻
DİPNOT:
Adıyaman’da bir gün Fil Adam, Tutdere’yi kelepçeli görünce çok üzülmüş.
Demiş ki:
“Ben en azından sirk biletinden pay alıyordum… Bu adam hiç değilse oy almıştı be!”
Mahalle muhtarı hemen araya girmiş:
“Oğlum, siz hepiniz yanlış anlamışsınız. Bu kelepçe bir özgürlük simgesi!”
— “Nasıl yani?” demiş Fil Adam.
Muhtar gururla açıklamış:— “Artık kaçamasın diye değil; hiç hareket edemesin diye taktılar. Böylece sükûnet içinde tevekkül edebilsin!”
O sırada bir teyze bağırmış:
— “Yavrum, tevekkül mü kaldı? Geçen ay emekli maaşım Nirvana’ya göç etti!”
Derken ortalık karışmış.
Biri bağırmış:
— “İktidar tiyatro sahnesi kurmuş, hepimiz figüranız!”
Bir diğeri de eklemiş:
— “Ama repliğimiz yok… Sadece ‘SUS’!”
YORUMLAR