Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muhammed Mustafa Dicle

Yavaşlamanın Erdemi

Zaman, sessiz bir nehir gibi akıp giderken, bizler bu nehrin içinde çırpınan balıklar misali hızla ilerlemeye çalışıyoruz. Her sabah uyanır uyanmaz hayatın telaşına kapılıyoruz. Hedefler, yetişilmesi gereken işler, doldurulması gereken boşluklar… Ama asıl soru şu: Nereye yetişmeye çalışıyoruz? Zamanın ardında bıraktığı izleri anlamadan, anı yaşamadan, durup bir an bile düşünmeden bu hız nereye kadar?

Hayat, bir süreliğine bize verilir ve biz bu armağanı aceleye getirip tüketiriz. Oysa anı yaşamak, zamanın akışında bir anlığına durup nefes almayı gerektirir. Yavaşlamak, hem ruhun hem de bedenin ihtiyaç duyduğu bir dinlenme alanıdır. Ama modern dünyanın bize dayattığı hız, bu duraklamayı zayıflık gibi gösterir; sanki hep daha fazlasını yapmalıyız, daha hızlı hareket etmeliyiz. Oysa gerçekte, hızla ilerlerken bir şeyleri kaçırıyoruz. En önemli olanı: hayatı.

Bir zamanlar yavaşlığın erdem sayıldığı dönemleri hatırlayan var mı? Sabahları günün ilk ışıklarını izlemek, kahvenin buharında kaybolmak, bir dostun gözlerinde kaybolarak saatlerce süren sohbetlere dalmak… Hayatın özü işte bu basit anlarda gizlidir. Şimdiyse teknolojiye bağımlı, hızlı ve dağınık bir yaşamın içinde debeleniyoruz. Zihnimiz sürekli bir uyarıcı bombardımanında, ruhumuzsa bu karmaşada yitip gidiyor.

Yavaşlamak, ruhun derinliklerine yapılan bir yolculuk gibidir. O yolculukta fark ettiğimiz şey, hızın bizi yıprattığıdır. Hayatı bir yarış gibi görmekten vazgeçtiğimizde, yaşamın ne kadar derin ve zengin olduğunu anlarız. Bir çiçeğin sabah güneşinde açışını, rüzgarın yaprakları nasıl nazikçe okşadığını, bir çocuk kahkahasının dünyayı nasıl değiştirdiğini ancak yavaşladığımızda fark ederiz. Çünkü yaşamın gerçek anlamı, o aceleyle geçtiğimiz boşluklarda saklıdır; hızlı koşarken fark edemediğimiz o küçük anların içinde…

Yavaşlamak, sadece fiziksel bir duraksama değildir; zihnimizin karmaşasından da bir adım geri çekilmektir. Zihnin telaşlı koşuşturmasını susturduğumuzda, yaşamın derin bir dinginlik sunduğunu hissederiz. İnsan, modern dünyanın kaosundan uzaklaştığında, aslında en temel ihtiyacını keşfeder: Kendine dönmek, içindeki sessizliği dinlemek ve anı yaşamak. Yavaşlamak, yaşamın ritmine uyum sağlamak demektir; hayatın özündeki sadeliği bulmak, karmaşadan uzaklaşarak özüne inmek.

Bir dostunuzla geçirdiğiniz o uzun akşamı hatırlayın. Zamanın durduğu, sözcüklerin yavaşça döküldüğü o anları… Veya sabah erken saatlerde şehrin henüz uyanmadığı bir yürüyüşü. Doğa, bize her zaman yavaşlamayı hatırlatır. Çünkü onun ritmi acele etmez, her şey kendi doğal hızında ilerler. Ağaçlar büyür, yapraklar düşer, yağmur damlaları toprağı besler… Acele etmeden, her şey tam zamanında gerçekleşir.

Belki de bu Ekim ayında, hızın çekiciliğinden sıyrılıp hayatı yavaşlatmayı denemeliyiz. Koşarken kaçırdığımız o küçük güzellikleri yeniden bulmalı, sevdiklerimize daha fazla zaman ayırmalı, kahvemizi aceleyle içmek yerine her yudumun tadını çıkarmalıyız. Çünkü yaşam, ne kadar hızla ilerlediğimizle değil, o anları nasıl derinlemesine yaşadığımızla ölçülür.

Yavaşladığınızda, yaşamın size sunduğu gerçek hazineleri keşfedeceksiniz. O hazineler, bir anın içinde kaybolmadan onunla bütünleştiğinizde karşınıza çıkar. Acele etmeden, her bir detayı fark ederek, hayatın özündeki o sessiz bilgeliği hissetmek… Unutmayın ki yaşam, ona ne kadar zaman ayırdığınızla değil, o zamanı ne kadar dolu yaşadığınızla anlam kazanır.

Bu Ekim, belki de yavaşlamanın ayı olsun. Hayatın hızına yetişmeye çalışmayı bırakıp, onun bizimle birlikte akmasına izin verelim. Çünkü bazen yavaşlamak, aslında yaşamın kendisiyle buluşmaktır.

“Âlemde vahdet sırına ermekse maksûdun,
Her an yavaş yürü, acele etme, dur dinle.”

Bir daha ki yazıda görüşmek üzere …. 🙋🏻‍♂

Ekim 2024

**********************************************************

Ayın Sözü:
Sevdiğini sînesine sarmayan
Ne yaşamış, ne yaşıyor, ne yaşar…”
Neşet Ertaş

Ayın Kitabı:
Son Ada’nın Çocukları/Zülfü Livaneli

Ayın Şiiri :
Üzülme – Hâfız-ı Şirâzî

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER