ALİ İHSAN YİNANÇ

Tarih: 08.02.2017 14:26

YOLUN NERESİ .?..

Facebook Twitter Linked-in

Günlerden bir gün.
"İhsan gel" dedi Melahat Hoca.
Bu sesi kim duysa, "acaba" der; yüreği cız ederdi.
Ben mi?.. Sadece meraklandım. 
"Sabahat´ı da çağır" emrini aldım. 
Elim ile koymuş gibi buldum. Emirin nereden geldiğini kısaca anlattım. 
İkimiz de hazır olda bekliyoruz. 
Nereden çiçek buketi alacağımızı; kordonuna okulumuzun adını yazacağımızı; çiçeği sunarken kimin ne söylemesi gerektiğini bir güzel anlattı.
"Yaş otuz beş.
yolun yarısı eder..." 
Dizelerinin yazarını ziyaret etmek... 
Çok büyük bir ayrıcalık idi benim için. O anda dilim tutuldu sanki. 
Hık ettim. Vık ettim. Doğru dürüst bir tümce kuramadım öğretmenimin karşısında.
Başka birisi değil ki... Melahat Özgül Hoca Hanım vardı karşımda...
"Heyecanına mağlup olma. Daha güzel şeyler de söyleyeceğini biliyorum. Haydi görev başına" ... 
Emir, emirdi.
Yanılmıyorsam, Ulu Cami´nin arka taraflarındaki sokaklardan geçtik. 
El kırması, tarihi taşlarla döşenmiş o yolların eni iki metreyi geçmez sanıyorum. 
"Geldik" dedi Sabahat Eren. Aynı mahallede ikamet ederlermiş. 
Kim açtı kapıyı bilemiyorum. O avlu var ya...Evin yaşanacak bir bölümü...
Diyarbakırlıların da HAYAT demeleri boşuna değilmiş. 
Maraş, Antep, Urfa´da da hayat derler. Ve de haklılarmış...
Fazla değildi. Kaç basamak çıktığımı hatırlamıyorum. Taş binanın genişçe bir odasında, yer yatağında yatıyordu.
Sunularımızı, ve okul adına ziyarete geldiğimizi söyledik. 
Çok sevecen karşılayan O Büyük Şair Cahit Sıtkı Tarancı duruyordu karşımızda. 
Odadakilerin desteği ile yatağında oturdu.
Bakmayın şakakları çökmüş, zayıf haline... 
Düşlediğim güzel çiçeği gördüm...
Gereken söyleşilerden sonra, Sabahat´in çok güzel şiir okuduğunu söyledim. 
İzin verdi. 
Sabahat başladı okumaya...

"Yaş otuz beş! yolun yarısı eder. 
Dante gibi ortasındayız ömrün. 
Delikanlı çağımızdaki cevher, 
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, 
Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? 
Benim mi Allahım bu çizgili yüz? 
Ya gözler altındaki mor halkalar? 
Neden böyle düşman görünürsünüz, 
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Zamanla nasıl değişiyor insan! 
Hangi resmime baksam ben değilim. 
Nerde o günler, o şevk, o heyecan? 
Bu güler yüzlü adam ben değilim; 
Yalandır kaygısız olduğum yalan.

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız; 
Hatırası bile yabancı gelir. 
Hayata beraber başladığımız, 
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir; 
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.

Gökyüzünün başka rengi de varmış! 
Geç farkettim taşın sert olduğunu. 
Su insanı boğar, ateş yakarmış! 
Her doğan günün bir dert olduğunu, 
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar! 
Her yıl biraz daha benimsediğim. 
Ne dönüp duruyor havada kuşlar? 
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim? 
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?

Neylersin ölüm herkesin başında. 
Uyudun uyanamadın olacak. 
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında? 
Bir namazlık saltanatın olacak, 
Taht misali o musalla taşında. "


Sabahat şiir okurmuş beee...
Yazarının bile göz yaşlarını gördüm.
Dersteyiz. Melahat Öğretmenimiz geldi. Bir fırsatını bulup, Sabahat´in şiir okuyuşunu çok faklı bulduğumu söyledim. 
Şairlerin çok duyarlı insanlar olduğunu, okuyanların da duygulandığı zaman daha güzel okuduklarını anlattı.
Cahit Sıtkı Tarancı ve Melahat Öğretmenim aydınlıklar içinde olsun.
30 yıl kadar önce görmüştüm Sabahat´ı. Beden Eğitimi Öğretmenliğinden emekli olmuştu. Okul anılarından konuştuk. Biraz da çocuklardan... Yaşıyor ise, sağlıklı ömürler diliyorum.
Şimdi mi?...
Yaş oldu seksen... 
Yolun neresi?...
Kalın sağlıcakla.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —